13 Ağustos 2020

Pek Yakında

Pek yakında tekrar görüşmek üzere...

10 Eylül 2013

FETRET DEVRİ YILDIZLARI

Galatasaray tarihinin en yönemli abancı futbolcusu kim diye bir anket sorusu sorsak cevapların büyük bir bölünmünde şüphesiz George Hagi imnini görürüz. Yine dönemi hatırlayan futbol severler içerisinden Popescu, Taffarel gibi isimlerin de telafuz edenlerde çıkacaktır. Üçüncü Fatih Terim Dönemiyle başlayan yeniden  yapılama sonucunda ise Melo gibi Eboue gibi Avrupa'da önemli kulüplerde başarılı olmuş isimleri, hatta Drogba gibi Sneijder gibi Dünya Futbolu'nun en tepesine çıkmış isimleri görüyoruz.

2000 Yılında alınan UEFA Kupası Galatasaray için 4 yıllık süreçte çıkılan bir dağın zirvesi gibiydi . Yavaş yavaş geri dönüşün vakti gelmişti. (Bu durumun başta ekonomik olmak üzere bir çok sebebi var uzun uzun tartışılır ama konumuz o değil. ) Ve artık kariyerinin son demlerinde olan futbolcular yavaş yavaş yerlerini haleflerine bıraktılar.Bu süreçte Türkiye sınırları içrerisinde ve hatta Avrupa'da durdurulamaz bir güç olan Galatasaray, Lucescu ile 2 sezon daha Ligde ve Avrupa'daa büyük işler yapsa da 2002-2011 arasında sadece 2 lig şampiyonluğu yaşadı ve Avrupa'dan iyice uzaklaştı. Bu gün UEFA kupası ile 3. Fatih Terim dönemi arasında (Bir nevi durgunluk döneminde) Parçalı formayı sırtına geçiren yabancı futtbolcuları hatırlayıp performans açısından en iyilerinden bir takım çıkarmayı deniyeceğiz.


Faryd Aly Camilo Mondragón
Galtasaray yakın tarihinin 3 önemli kalecisi desek tartışmasız herkesin aklınaTaffarel, Mondragon ve Muselra gelecektir. 2001 yılında Taffarel'in Parma'ya transferi sonrası Galatasaray taraftarının büyük kaygıları arasında Metz'den kiralananNMondragon'un 6 yıl aralıksız Galatasaray formasını giyeceğini kimse tahmin edemezdi. Lucescu'nun Galatasaray'ı ekonomik olarak küçülme yaşıyor. Takımda futbol severlerin pek tanımadığı Victoria, Florquin, Perez gibi isimler ilk onbirde yer alıyor Galatasaray'ı Sergen Yalçın, Ergün Pembe, Hasan Şaş gibi Türk Futbol Tarihinin en öenmli yıldızları ayakta tutuyordu. Mondragon ise geldiği ilk günden takıma müthiş ayak uydurmuş görünüyordu. Şampiiynolar ligi performansı (Özellikle Lİverpool deplasmanı) ile ilk sezondan taraftarın gönlünde taht kuruyordu. Galatasaray'a kiralık olarak gelen Mondragon'un bonservisi sezon sonunda Beşiktaş tarafından satın alınınca Galatasaray taraftarını hüzün sarıyordu. Herkes Mondragon'un Beşiktaş'a imza atmasını beklerken Mondragon imza gününde Beni Galatasaray'dan ayırırırsanız futbolu bırakırım diyerek restini çekiyor ve gerçek Galatasaray'lı oluyordu. Mondi sarı kırmızılı formayla iki şampiyonluk yaşadı belki ama en az Taffarel kadar Galatasaray efsanesi olduğunu kimse inkar edemez.


Rigobert Song

Bülent Korkmaz, George Popescu ikilisinden sonra Galatasaray stoper mevkiinde çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Hayal kırıklıklarıyla dolu ikinci Fatih Terim dönemi sonrası kısıtlı bütçe ile yeniden yapılanmaya giden Galatasaray'da Ergün Gürsoy yönetimindeki transfer heyeti mücadeleci bir takım yaratma arusundaydı. bu doğrultuda ilk transfer olarak defansa Kamaerun Milli takımının kaptanı Rigobert Song'u getirdiler. Song'un geçmişinde Liverpool, Westham, Lens gibi takımlar bulunuyordu. Kamerun milli takımı Türk milli takımıyla konfederasyon kupasında da oynadığı için taraftarın aşina olduğu büyük şefin parçalıyı giyecek olması camiada memnuniyetle karşılanmıştı. Nihayetinde Rigo beklentlieri eksiksiz karşılayarak tam 4 sezon Galatasaray'da başarıyla forma giydi. futbol kalitesi, tecrübesi ve liderlik vasıflarıyla takımın oyununda değer kattı. 2006 ve 2008 olmak üzere iki şampiyonlukda büyük pay sahibi oldu. Hem Tomas'la hem Sevet'le iyi bir ikili oluşturdu. 2008 de kulüp yönetimimnin kendisiyle kontrat yenilememesi üzerine Trabzonspor'la anlaştı. Ersun yanal döneminde yeniden yapılanan Trabzonspor'un kaptanlığını yaptı.


Stjepan Tomas

Galatasaray'da Song deyince akla gelen ilk isim tartışmasız Tomas olacaktır. 2002 -2003 sezonunda Fenerbahçe'ye kiralık olarak gelen Tomas, Fabio Luciano ile iyi bir ikili oluştururken Fenerbahçe savunması için yıllar sonra yeni Uche - Högh benzetmeleri yapılıyordu. Ne var ki Şampiyonluğa koşan FB'de Adanaspor maçının 35. dakikasında oyundan alınan Tomas formasını yere fırlatınca Daum tarafından ipi çekiliyor ve bonservisi alınmıyorudu. Stoper mevkiine Song'u transfer eden Galatasaray, Fener'in Tomas'dan vaz geçmesini fırsata çevirdi ve 350.000 euro gibi bir bedel karşılığında tomas'ı kadrosuna kattı. 2004-2005 sezonuna bir enkaz devir alarak başlayan Hagi'nin savunma ağırlıklı oyununun Song'la birlikte bel kemiği oldu. 2006'da kazanılan şampiyonlukta da önemli pay sahiplerinden biri olan Tomas 2007'de takımdan ayrıldı.


Cesar Prates   

Değeri bilinmeyen oyuncular listesinde bana göre ilk sırayı alabilecek kalitede bir oyuncu. Hızı tekniği uzun mesafeli taç atışları ve en önemlisi mükemmel serbest vuruşlarıyla Çok uzun dönem takıma hizmet etmeyi hak eden bir oyuncuydu. Galatasaray'ın yıkıma uğradığı 2003-2004 sezonunda Hakan Şükür'le birlikte sahada ayakta kalabilen iki oyuncudan biriydi. Hagi döneminde sezon başlamadan Livorna'ya bedelsiz olarak transfer oldu. Oynadığı tek sezonda kupa ve avrupa maçları dahil 7 frikik golüne imza atan brezilyalı 2004-2005 sezonunda Galatasaray'da kalsa çok daha fazlasını yapabilirdi. Bugün geriye dönüp baktığımda Prates'den Eboue'ye kadar geçen süreçte Galatasaray'da sağbek oynayan hiçbir oyuncunun Prates kalitesinde olmadığını düşünüyorum.

Emiliano İnsua

Yıllarca sol kanat takımı olarak bilinen Galatasaray'da Hakan Ünsal ve Ergün Pembe'nin misyonlarını tamamlamaların ardından hali hazırda Türk Futbol'unun en büyük sıkıntılarından biri olan sol bek sıkıntısını Galatasaray da yaşadı.Bir dönem orhan akla idare eden sarı kırmızılılar 2007-2008 sezonunda Manisa'dan transferedilen Hakan Balta ile o bölgeye kesin çözüm bulduğunu düşünmüştü. Lakin 2008 Avrupa Kupası sonrası ciddi düşüş gösteren Balta'nın yerine Liverpool'dan Avrupa futbolunun gelectaki yıldızları arasında gösterilen İnsua, Rijkaard'ın özel isteğiyle kiralanmıştı. Rijkaard kısa süre sonra takkımın başından ayrılınca takımın başına yeniden geçen Hagi takımda kiralık oyuncu istemiyorum diyerek İnsua'yı  kadro dışı bırakmıştı. Performans olarak Galatasaray'a çok bir şey verememiş olsa da İnsua sol bek pozisyonuna mütemadiyen yerli tercih eden Galatasaray'ın nadir yabancı sol beklerinden biri olarak bu 11 kişilik kadroya girmeyyi başardı. İroniye bakın ki uzun vadeli planmlar için takımda kiralık oyuncu istemeyen Hagi kensisinden sonra geldiği İnsua'dan önce takımdan gönderildi. 


Alium Saidou

2004 yılında İstanbulspor'dan bedelsiz olarak alınan Saidou, Rahmetli başkan Özhan Canaydın'ın dönemin popüler tabiriyle Real Madrid'in kapısında yatarak transfer ettiği Brezilya'lı Flavio Conceiçoo'nun isminin gölgesinde kalınca Hagi Tarafın'dan Malatyaspor'a kiralandı. Hagi'nin gidişi, Concecao'dan beklenen verimin alınamayarak Olympiacos'a gönderilmesinin üstüne bir de ön libero mevkisine transfer yapılamaması eklenince o bölge mecburen Saido'ya kaldı. Eric Gerets'in Galatasaray'ı Hasan Şaş, İliç, Necati, Hakan Şükür ve Ümit Karan'la korkusuzca hücum ederken takım ortasahasının savunma güvenliği Ayhan Akman ve Saido'ya kalıyordu. Gösterişsiz ama temiz oyunuyla o sezon minimum beklentiyle görev alan Saidou maksimum fayda sağlayarak takımın şampiyonluğunda pay sahibi oluyordu. Sezon sonunda dönemin as başkanı Adnan polat Saidou o bölge için birinci sınıf bir oyuncu değil ön liberoya birinci sınıf bir oyuncu alacağız diyerek Kamerun'luyu takımdan gönderiyor: Transferin son gününe kadar istenilen hiç bir oyuncuyla anlaşma sağlayamayan Galatasaray Japon İnamoto ile el sıkışıyor ve yani bir hayal krıklığına yelken açıyordu.


Loric Cana   

Rijkaard'la başlayıp Hagi ile devam eden Bülent Ünder'le son bulan sezonun değerli nadir isimlerinden biridir. Sezon'a kağıt üzerinde çok iyi bir kadro ile başlayan Galatasaray'da işler bir türlü yolunda gitmiyordu takımda iyi futbol şöyle dursun iyi koşan oyuncu bile yoktu nerdeyse. İşte bu bağlamda mücadelesiyle hırsıyla taraftara kendini sevdirmeyi başaran Cana sezon sonunda Muslera transferinde Lazio'ya gönderilirken taraftarın damağında tad bırakmayı başardı.


Sasa Ilic

Bir gün bu ismin beni bu kadar heyecanlandırabileceğini asla düşünmezdim. Galatasaray tarihinin az sonra bahsedeceğimiz bir başka ismiyle birlikte en büyük transfer başarılarından biri. Fiyat performans bakımından müthiş bir tercih. Galatasaray'ın  bonservisi elinde 30 yaşını aşmamış yılda 1m eurodan fazla istemeyecek yıldız oyuncu arayışları yaptığı, işlerin sıkıştığı anda Haim Fresco'nun devreye girdiği ve nihayetinde yıldız futblcunun eşini ikna edemedik klişesiyle transferin noktalandığı dönemlerde. Taraftar Robet Pires'i beklerken Ilic'in gelişimi memnuniyetle karşılamamıştı. Sezonun ilk maçında Galatasaray Sami Yen'de Konyaspor'u ağırlarken Taraftarın açtığı Başkan Pires nerede? pankartı dikkatleri çekiyordu. Maçın henüz başında ceza sahası önünden aldığı pası Hasan Şaş'a yollayan Iliç içeri kat ediyor ve Hasan'ın ortasına yaptığı kafa vuruşulya taraftara merhaba diyordu. Yine ikinci yarıda Hasan Şaş'la girdiği ikili oyun sonrası ilk maçında ikinci lig golünü atan Ilic Galtasararay taraftarına futbolu hakkında fikir veriyordu. Saha görüşü ara pasları ve sırtı dönük forvetlerle yaptığı ver kaçlarıyla Gerets'in hücum futbolunun seyir zevkini arttırıyordu. Asistlerinin yanı sıra attığı 12 golle 2005-2006 sezonunda Galatasaray'ın şampiyonluğunda çok büyük pay sahibi oluyordu. Sonraki sezon Fenerbahçe'nin transfer yatrırımlarına ayak uyduramayan Galatasaray için işler iyi gitmiyordu. Ilic ikinci sezonunda ligde 10 Şampiyonlar ligi'nde 3 gole imza atıyordu. 2007-2008 sezonu öncesi taraftara yıldız sözü veren Özhan Canaydın Schalke 04'den Casio Lincoln'u transfer edince Iliç gözden düşüyor ve Salzburg'un yolunu tutuyordu. (Aynı sezon Galatasaray'ın sansasyonel transferi Lincoln'ün ligde kaç maç oynadığını hatırlayan varsa söylesin.)


Harry Kewell

Bu gün Türkiye Ligi Dünya'nın en kariyerli futbolcularına ev sahipliği yapabiliyor. Hatta bu işler eskisi gibi sadece 35 yaşından sonrada gerçekleşmiyor. Moussa Sow gibi Wesley Sneijder gibi yıldızlar kariyerlerinin önemli dönemlerinde Türkiye'yi tercih edebiliyorlar. Ama 2005 yılında birisi bana Harry Kewell 2008 de Galatasaray'a gelicek dese kesinlikle inanmazdım. 2008 Sezonuna Adnan Polat başkanlığında giren Galatasaray Transfer politikasını değitirmiş ve Transfer bütçeleri artırılmıştı.İlerleyen dönemlerde taraftarın "En büyük transfer Haldun Üstünel" şeklinde tezahuratlar besteleyeceği genç yönetici önderliğindeki transfer komitesi taraftarı sevince boğmak için sabırsızlanıyordu.

İnanılmaz Leeds United macerasından sonra Liverpool'a transfer olan Kewell'ın geçirdiği sakatlıklar ve karaciğer rahatsızlığı Avustralya'lının Liverpool'da yerini kaptırmasına sebep olunca. Oz Büyücüsü İstanbul'un yolunu tutuyordu. Sakatlığı hakkındaki tüm olumsuz eleştirilere rağmen Galatasaray taraftarının kendisinden beklentisi büyüktü ve hiç şüphesiz o bu beklentileri karşılayacak yeteneğe sahipti. Nihayetinde Ligin açılış maçında Hasan Şaş'ın arka direğe kestiği topa yaptığı düzgün vuruşla Sami Yen'de taraftara merhaba diyen Kewell'a Galatasaray taraftarı bir sonraki iç saha maçı olan Antep karşılaşmasına Liverpool'un kop tiribünlerinden transferedilen Harry Cool şarkısıyla eyvallah diyordu. Baros, Lincoln, Arda ve Nonda ile sağladığı uyumla estetik golerin hazırlayıcılığını ve bitiriciliğini yapan Kewell Galatasaray'da oynadığı ve takımın başarısız olduğu üç sezona rağmen taraftarın kalbinde Hagi'den sonra böylesine yer eden ilk oyuncu oluyordu. "Stay with us Harry"     


Franck Ribery

Galatasaray tarihinin hem en büyük transfer başarısı hem de en büyük yönetim beceriksiziliği olmayı başarmış bir oyuncu. UEFA 2013 yılın oyuncusu ödülü sahibi Franck Ribery.

2004-2005 sezonunda devre arasına girildiğinde Galatasray ligde Fenerbahçe'nin hermen arkasında zirve yarışını sürüdürüyordu. Cimbom sahada Fener'in hemen arkasında yer alsa da ekonomik anlamda fener'le yarışması mümkün değildi. Sarı kanaryalar o dönem yirmili yaşlarının henüz ortasında olan Manchester City'nin sorunlu yıldızı Anleka'yı almak üzereyken Galatasaray Türkiye'de ismini kimsenin bilmediği genç bir kanat oyuncusu ile kiralık olarak anlaşıyordu. Fenerbahçe basını "Cimbom Anelka'nın bonusunu aldı" şeklinde dalga geçerken Fatih Gökşen kimin bonus olduğunu sahada görürsünüz şeklinde iddalı cevaplar veriyordu. Ligin ikinci yarısı başladığında Ribery'nin potansiyelini tüm Türk futbol kamu oyu görüyordu. Ribery bir kanat oyuncusundan çok fazlasıydı. Taraftar da onu hemen bağrına basmış, Scarface posterleri eski açıkta yerini almıştı. Nihayetinde Türkiye Kupası finalinde Fenerbahçe ve Galatasaray karşılaşıyor ve genç fransız Galatasaray'ın 5-1 lik galibiyetiyle sonuçlanan maçta bonus tartışmlarına son noktayı koyuyordu.

Sezon sonunda Ribery'nin bonservisini Metz'den satın alan Galatasaray oyuncuya ödemesi gereken maaşı ödemeyince genç Fransız Galatasaray'dan kaçarcasına Marsillie'nin yolunu tutuyordu. Galatasaray'dan ayrılması kendi kariyeri açısından her nekadar doğru bir tercihse de. Bayern Munich maçlarını her izleyişinde  Galatasaray taraftarının içinin cız ettiği bir futbolcudur Franck Ribery.


Milan Baros

2004 Avrupa Kupası'nı izleyip de Baros'a hayran olmayan, Çek Cumhuriyeti'nin Yunanistan'a elenişine üzülmeyen yoktur sanırım. Bu turnuvadan tam 4 sene sonra 2008 Avrupa Kupası'nda A Milli Takımımımızın Çekleri 2-0 dan gelerek 3-2 yendiği efsanevi maçın bir iki hafta sonrasında Çek yıldız parçalı formayı sırtına geçiyordu. Liverpool'dan takm arkadaşı Harry Kewell'la birlikte taraftara yeni bir heyecan getiren Baros oyuna ilk onbirde başladığı ilk iki maçında sırasıyla Kocaeli  ve Konya'ya ikişer gol  atarak, Hakan Şükür'den sonra Aslan'ın yeni kralı olacağının ilk sinyalini veriyordu. Galatasaray'da Lincoln ve Kewell'la müthiş bir üçlü oluşrturan Baros sezonu 20 golle Kral olarak tamamlıyor ama Skibbe'nin gidişi, Bülent Korkmaz Lincoln gerginliği derken Galatasaray'ın kaybettiği bir sezon daha geride kalıyordu. Bir sonraki sezona Rijkaard'la müthiş bir giriş yapan Galatasaray'da kadro'ya Keita, Elano gibi çok önemli isimler de katılıyor ve Galatasaray kadrosu yabancı kalitesi açısından hiç olmadığı kadar güçlü bir duruma geliyordu. Milan Baros en iyi bildiği işi yapmaya, gol atmaya devam ediyordu. Ligin onuncu haftasında Fenerbahçe ve Galatasaray Kadıköyde karşı karşıya geliyordu. Maç daha başlamadan ısınma esnasında Cristian'ın Arda'ya omuz atmasıyla gerginlikler başlamıştı. Hakemin ilk düdüğünün ardından Emre Belözoğlu'nun ortasaha ile taç çizgisinin birleşmeye yakın bölgesinde, taraftara şirin görünmek amacıyla kayarak yaptığı faul sonrasında Baros'un ayağı kırılıyor ve bir daha tam anlamıyla geri dönemeyeceği süreç başlıyordu. Baros sezonun yarısını sakat geçirdkten sonra sahalara döndü ama asla eskisi kadar güçlü olamadı. Oynadığı maçlarda yine çok gol attıı ama çabuk sakatlanmaya başladığı için eskisi kadar çok oynayamadı. 3. Terim Döneminin ilk aylarında Elmander'le tam iyi bir uyum sağlamış ve goller atmaya başlamışken yeniden sakatlandı ve formasını devre arasında yuvaya dönüş yapan Necati'ye kaptırdı. Tam 4.5 sezon Galatasaray'da forma giyen Baros sakatlıklara rağmen parçalıyı terlettiği 93 maçta tam 48 gol atarak müthiş bir istatistik yakaladı. Bu gün Galatasaray taraftarı takımının golleri kadar Baros'un Antalyaspor adına attığı gollere de seviniyor.
                                                   MİLAN BAROS OLEY!!

Benim ilk onbirim böyle ya sizinkinde kimler var?


 








27 Ocak 2013

SNEIDER'LE YENİ GALATASARAY

Lige verilen aradan sonra, Kasımpaşa maçı öncesi kendmi lige hiç hazır hissetmemiştim.Maçıda bir görevmiş bir vefa borcuymuşcasına izledim. Okul bitirme telaşındaki bir öğrenci olarak benim futbola kafaca hazır olmamam gayet normal. Peki profosyonellerin kafaca sahada olamamsı ne kadar normal ? Kasımpaşa maçı Galatasaray'lı ouyncuların kafa olarak hala ligde olmadıkları bir maçtı. Taraftarların aklıysa, gerçekleşme ihtimali bile Futbol Dünyası'nı ayağa kaldıran Sneijder'in transferindeydi.  Uzun uzun Sneijder'den bahsetmeye gerek yok. Bu güne kadar yapılmış en büyük transferdir. Sonuçlarını zamanla sahada olumlu yada olumsuz görücez.

Aradan geçen bir uzun haftanın üstüne Seijder'in gelişi de eklenince hepimiz derbiyi bir başka heyecanla bekler olduk. Çoğumuz Hollanda'lının yarın ilk onbirde başlamasını beklemesek de, onun gelişi ile sahaya farklı yayılan bir Galatasaray izleyeceğimiz kesin. Yarın işlerin ters gitmemesi durumunda derbinin son otuz dakikasında yeni Galatasaray'ın ilk karelerini görebileceğimizi tahmin ediyorum. Bu gün niyetim hem derbiden ziyade önümüzde ki günlerde Galtarasay'ın olası dizilişleri hakkında biraz kafa yormak.

Geçen yılla bu sene arasında Galatasaray'da yaşanan gözle görülür farkın başlıca iki sebebi olduğunu sürekli söylüyoruz. Birncisi Elmander, Melo, Engin, Hakan Balta (Ufa'nın sakatlığı) gibi kilit isimlerin tamamının formundaki ciddi düşüş. İkincisi ise takıma yeni katılan isimlerin geçen sene Fnenerbahçe maçıyla geçilen ve muazzam işleyen 4-4-2 sisteminin yeni transferlerle pek işlememesi.

Sneijder'in gelişi orta saha ve hücum hattında farklı bir kaç alternatif sunabilir bize.

Bunlardan ilki 4-4-1-1. Yani orta saha aynı kalıcak forvet hattı ise kademeli olarak Sneijder ve Burak, Elmander, Umut üçlüsünden birinden oluşacak. Savunma anlamında sıkıntı yaşamayacağımız bir diziliim. Özellikle Şampiyonlar Ligi ve bazı deplasman maçları için düşünülebilir. Kontra atak istenen maçlarda Burak, oyunu rakip sahaya yığdığımız maçlarda ise Elmander ile (tabi ki formda bir Elmander)  işleyeceğini düşünüyorum. Yine de yirminin üzerinde maç oynayacağımız şu dönemde esas sistem olmak için fazla defansif buluyorum.

Bir diğer alternatif ise klasik 4-3-3. Melo, Selçuk ve Sneijder'den oluşacak kademeli bir orta saha ve önünde üçlü hücum hattı. Bir tarafta muhtemelen amrabat, diğer taraf içinse Trabzonspor'da bir dönem oynadığı haliyle Burak düşünülebilir veya Hamit. (Hamit'in bu bölgede sırıtacağını düşünüyorum) ve son adam olarak Umut ya da Elmander. Nasıl bi kadro olursa olsun bu dizilimin, Takıma kanat savunması anlamnda  çok ciddi zaaflara yol açacağını düşünüyorum. Halihazırda bir sol kanat sıkıntımız var zaten. Çok içime  sinen bir sistem olmadığını söyleyebilirim.

4-3-3e alternatif olabilecek bir 4-2-3-1 var ki her nekadar  hermes  bu sistemden nefret etse de 4-3-3e göre daha dengeli ve Galatasaray kadrosuna uygun bir sstem. Savunmanın önünde Melo ve Selçuk hemen önlerinde Sneijder solda amrabat (Emre) sağda Hamit (zaman zaman Burak'ı bu bölgede kullanıp bir forvet daha kullanılabilir)  ve tek santrafor. Bu sistem hollanda milli takımının da yıllardır uyguladığı sistem. (Abdullah Avcı da uygulamaya çalışıyor.) Fakat uygulaması ciddi zor bir sistem. İleri dörtlünün sürekli kendi içinde bilinçli bir şekilde yer değiştirmesini gerektiren bir sistem. Bugün için değilse de uzun vadede ciddi ciddi denenmesi gereken ve Galatasaray kadro yapısı ile başarlı olunabilecek bir sistem. Ama en az bir yaz kampında çalışılması gerektiğini düşünüyorum.

Ve son olarak, baklava dilimi (Diamond) 4-4-2. Savunmanın önünde  Melo, onun  önüde, sağda Hamit, solda Selçuk ve ve onların önünde Sneijder. hücum hattında ise Elmander (Formundayken alternatifsiz) ve Burak ikilisi zaman zaman da Umut. Bu sistemde Selçuk ve Hamit'in savunma kanatlarına yapacakları katkı çok önemli. Eğer o sıkıntı aşılırsa bu sezon Galatasaray'ın muhtemel diziliminin bu olacağını düşünüyorum. Bu sstemin tek handikapı ise Amrabat, Engin gibi oyunculara yer bulnamayacak olması. Ben kısa vadede (Afrika Kupası sürerken) Fatih Terim'in budizilişle takımı sahaya süreceğini düşünüyorum. Bu sistemin güzel bir tarafı da Yekta'nın daha çok forma şansı bulabileceği bir sistem olması.

Yarın ligin en tempolu, izleyene en çok keyif veren ekiplerinden biriyle Beşiktaş'la karaşılaşıcaz. Umarım yarın yeni Galatasaray'ın ilk günü olur. Skor ne olursa olsun.

23 Aralık 2012

Kayıp Futbol


Sezonun ilk yarısını maçtan çok önce bitirmiş 22 adamın oynadığı oyun taraflı tarafsız bütün futbolseverleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Hafta içi zorlu bir kupa maçı oynayan Trabzonspor'un zaten bir puana razı bir oyun ortaya koyacağı bekleniyordu. Ama hafta içi maç oynamayan geçen hafta ezeli rakibini yenen moralli Galatasaray'ın neredeyse tek bir pozisyona bile girememesi sürpriz oldu. Kötü zeminde oynanan kötü futbol sonunda puanlar paylaşıldı. İki takımın oynadığı oyuna bakarak aldıkları birer puanın bile fazla olduğunu söylemek mümkün. Türk futboluna damga vurmuş çok şey katmış iki teknik direktörünün karşı karşıya geldiği maçta daha fazlasını seyretmek bütün futbolseverlerin hakkıydı diye düşünüyorum. 

Hafta içi zorlu bir mücadele oynayan Trabzon'un 60. dakikadan sonra fizik olarak oyundan düşeceğini tahmin ediyordum ama öyle olmadı. Galatasaray'ın rakibini yormaktan uzak futbolu Trabzon'u hem oyunda tuttu hem de galibiyet için umutlandırdı. Yapılan değişikliklerle Galatasaray'ın hareketlenmesi ve pozisyona girmesi beklenirken 60'tan sonra etkili olan ve pozisyonlar bulan taraf bordo mavililerdi. Oyuna girdikten sonra sıfır katkıyla oynayan Aydın yerine girdiği Amrabat'tan bile kötü bir performans gösterdi. Galatasaray adına sahanın en faydalı en hareketli ismi olan Hamit oyundan alınınca da takım tamamen durdu. Özellikle son bölümde Alanzinho ve Adrian'la etkili olan Trabzon baskı kursa da golü bulamadı. Maç da hak edildiği gibi berabere sona erdi. 

Bu sonuçla Galatasaray ezeli rakibiyle puan farkını 8'e çıkarma fırsatını da tepmiş oldu. Bugün galip gelmiş olsa ligde ipleri tamamen eline almış olacaktı. Yinede devreyi lider tamamlamak önemliydi. Devre itibariyle hem ligde hem Avrupa'da hedeflerimize ulaşsak da çözmemiz gereken ciddi sıkıntılar var. Kilit oyuncuların form durumunu yukarı taşımak ve en az iki takviye yapmak zorundayız. 

Artık skoru değiştirmek adına Aydın'dan Emre'den medet ummamalıyız. İlk devre işler yolunda gitti ve hem Şampiyonlar Liginde yolumuza devam ettik hemde ligi zirvede bitirdik. Ancak gerek Şampiyonlar Liginde tur atlamak gerekse ligi şampiyon bitirebilmek için takımın en az iki takviyeye ihtiyacı var. Kapanan takımlara karşı pozisyon bulamamak, dikine etkili oynayamamak, rakibin dengesini bozamamak ve topu rakip yarı sahada tutamamak Galatasaray'ın bu sezon yaşadığı en önemli sıkıntılar. Bir sol bek, birde 10 numara diye tabir edilen yaratıcı oyuncu alınmalı. Bulunabilirse de hem tecrübeli hem de kaliteli bir defans oyuncusu alınabilir. 

20 Aralık 2012

Endüstriyel Kura

Şampiyonlar Liginde 2. Tur eşleşmeleri Nyon'da gerçekleşen kura çekimiyle belli oldu. Buna göre eşleşmeler; 
şeklinde gerçekleşti. 

Galatasaray'ın grup kuralarındaki şansının devam etmesi hepimizi sevindirdi. Terim ve ekibinin grup maçlarının tamamlandığı günden bu yana gönüllerinden geçen rakibin Schalke olduğunu biliyoruz. Bu yüzden bu kuraya en çok onların sevindiğini tahmin ediyorum. Bununla birlikte olası rakiplere bakıldığında Schalke'nin de kura öncesi gönlünden geçen takımın Galatasaray olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani şu eşleşmeler arasında eşleşmeden iki ekibinde memnun olduğu tek eşleşme diyebiliriz. Belki birazda Porto-Malaga eşleşmesi için benzer şeyler söylenebilir.

Her ne kadar şanslı bir kura çeksek de Galatasaray'ı birbirinden zorlu favorinin olmadığı iki maç bekliyor. Neticede iki denk takımın başa baş mücadelesi olacak. Rakip kim olursa olsun iki ekibinde hücum oyununu benimsemeleri itibariyle maçların bol pozisyonlu bol gollü olacağını düşünüyorum. Hal böyle olunca iki maçta birbirinden keyifli, birbirinden çekişmeli geçecektir. 

Bu eşleşmenin Galatasaray için en önemli boyutuysa sezon başında hayal olarak görülen çeyrek finalin hedef haline gelmesi ve beklentilerin yükselmesidir. Rakip Schalke değilde Barcelona, Bayern, veya Dortmund olsaydı kimse çeyrek final beklentisi içinde olmayacak Galatasaray takım olarak rahat maçlar oynayacaktı. Ancak rakip Schalke olunca tüm camia beklenti içine girdi ve çeyrek final hesapları yapılmaya başlandı. Bu beklenti takıma baskı olarak yansıyacaktır. Bu noktada Terim ve ekibinin bu baskıyı lehimize çevirerek motivasyona dönüştüreceğine yürekten inanıyorum. Çünkü daha önce yaptık yine yaparız. 

Bu eşleşmenin takımımız için bir diğer önemli boyutuysa transfer politikası olacaktır. Çünkü artık olası transfer hedefleri belirlenirken çeyrek final hesapları gözetilerek yapılacaktır. Bu yüzden Galatasaray'ın devre arası transfer döneminde cömert davranacağını düşünüyorum. 

Galatasaray-Schalke eşleşmesinin dikkatimi çeken tuhaf bir yönü var. Galatasaraylı renktaşlarım kızacak belki ama değinmeden edemeyeceğim. Schalke'nin ana sponsoru Gazprom'un Şampiyonlar Ligi resmi sponsorları arasına katıldığı sene Schalke'nin 2. Tura yükselme başarısı göstermesi; benzer şekilde Yapı Kredi'nin Şampiyonar Ligi sponsorları arasına katıldığı sene Galatasaray'ın 2. Tura yükselmesi ve bu iki takımın gönüllerinden geçtiği gibi birbirleriyle eşleşmeleri dikkatimi çekti. Grup kuralarına da bakılırsa bu iki takımın nispeten kolay rakiplerin bulunduğu gruplara düştüğünü görebiliriz. İnsanın aklına ister istemez UEFA'nın sponsorlarını memnun etme çabası içinde olabileceği ihtimali geliyor. Başlığı da futbolun paranın esiri olduğunu vurgulamak için kullandığımız endüstriyel futbol deyiminden esinlenerek endüstriyel kura koydum. Kim bilir artık kuralar da şansa göre değil para sahiplerini memnun etme kaygısına göre çekiliyordur. 

17 Aralık 2012

Doğru Oynamak



Öncelikle şunu söylemeliyim ki yıllardır bu kadar gerilimsiz, bu kadar heyecansız, kaybedenin sadece üç puan kaybedeceğini, kazananınsa daha fazlasını kazanmayacağını bildiği ve doksan  dakikaya binlerce anlam yüklemediği bir derbi yaşamamıştık.

Geçen sezona nispeten  bir çok oyuncusu düşüşte olan Galatasaray'la bal yapmayan arı Fenerbahçe dün TT Arena'da karşı karşıya geldi. Galatasaray'ın bu sezon bir çok oyun zaafı olduğunu buradan bin kere söyledik. Ve az çok Galatasaray'ı takip etmiş tüm teknik direktörler Galatasaray'ın bu zaaflarından faydalanmaya çalıştı kısmen de başarılı oldu. Aykut Kocaman hariç.

Maç öncesi Fenerbahçe'nin Galatasaray'a karşın maçı kontrol edebileceği tek bölge Topal, Meireles, Cristian üçlüsünden oluşan orta alandı ki Fenerbaçe bu bölgede iki pas yapmayı dahi denemeden topu sahanın her yerinden Sow'un bulunduğu bölgeye şişirmeyi tercih etti. Bu taktikte tek akılcı durum Sow'un sıklıkla Amrabat'ın savunma zaafı dolayısıyla Riera'nın yalnız kaldığı bölgeye koşular yapmasıydı ki o bölgenin oyuncusu olan Kuyt'la beraber Galatasaray kalesine gelmek kolaylaşacaktı. Ama Fener'li oyuncular bu topları daha kendi yarı sahasından atmaya kalkışınca Galatasaray orta sahası her topa rahatlıkla müdahale etti. Fenerbahçe için dünkü derbi taktiksel anlamda bundan ibaretti.

Galatasaray ise kendi sahasında kazanma isteği daha belirgin taraftı. Elmander'in yokluğunda hücumda top tutma konusunda büyük sıkıntı yaşayan, gollerin büyük çoğunluğunu savunma arkası koşularıyla bulan Galatasaray'a karşı Fenerbaçe'nin savunmayı geride kuracağını herkes tahmin ediyordu zaten. Bu anlayışta Galatasaray golü bulana kadar orta sahada ısrarla pas yapmaya çalıştı. Bu paslaşma ilk meyvesini Hamit'in direkten dönen şutuyla verdi. Orta sahada bol miktarda pas yapmak hem rakibi yormak için hem doğru şutu bulmak için hem de Galatasaray'ın geçen yıldan bu yıla belkide eksilmeden devam eden tek özelliği olan duran toplardaki etkisini kullanmak için en doğru hücum anlayışıdır ki Riera'nın ölümcül ortasına dokunma şanssızlığı Bekir'e nasip oldu.

Bu dakikadan sonra Galatasaray'ın belki de maç boyunca hatalı oynadığı tek bölüm başladı. Fenerbahçe için Burak tehlikesi varsa Galatasaray için de Sow tehlikesi var düşüncesiyle savunmanın iyice geri yaslanması Melo'nun onların önüne kadar gelmesi sonucu Fenerbahçe, Gataasaray sahasına topla gelmeye başladı. Fenerbahçe'de hücum anlayışı sağlıklı olmasa da Sow'a şişirilmek istenen bir top Riera'dan döndü ve beş kişi ile ceza sahası içinde dizilmiş Galatasaraylıların boşalttığı alandaki Hasan Ali'nin ters ayakla yaptığı mükemmel vuruş skoru eşitledi.

Tekrardan skor arayan taraf durumuna düşen Galaatasaray doğru yaptığı işe döndü ve orta saha da top çevirmeye başladı. Cristian'ın Selçuk'a yaptığı faul sonrası arkadaşlarına serzenişi durumun Fenerbahçe adına vehametini anlatıyordu aslında. Selçuk'un usta işi vuruşu kimse için sürpriz olmadı. Skoru bulan Galatasaray bu kez bir sıfır öne geçtikten sonra yaptığı hatayı yapmadı. Özellikle Hamit'in ilk yarı performansı Galatasaray için çok değerliydi.


Devre arasında iki teknik adamdan da kesin değişiklikler bekleniyordu. İlk tahmin Sezer - Meireles değişikliğiydi. Hem sarı buçuk faulü, hem kötü futbolu, Galatasaray karşısında hakim olamadığı orta sahayı Muhtemel Yekta takviyesiyle İyice rakibe vermek istemeyecek olan Fenerbahçe'nin ilk tercihi olmalıydı ama Kocaman buna gerek görmedi. Terim ise memnun olduğu gidişata on beş dakika daha şans verdi. Bu dakikalarda Galatasaray, Amrabat'la bir kaç kere etkili gelse de hücumları sonlandıramadı. Bu tip maçlarda en sıkıntılı bölge Amrabat'ın arkasında kalan Riera'nın bölgesi olur. Buna rağmen Riera dün maçın en iyisiydi. Hem oynatmadı hem oynadı, çalımlar attı, orta sahayı rahatlattı. Hem sol bek hem sol iç gibi oynadı. Bir çok kez de Selçuk ve Melo'nun yüzü FB kalesine dönük top almasını sağladı. 60.dakikadan sonra Terim Umut - Yekta değişikliğiyle orta sahayı beşleyince maç Fenerbahçe adına sona erdi. FB savunmasının alan bırakmadığını gören Burak, orta sahaya yaklaşıp kaleye otuz beş kırk metre mesafelerde top tutup pas yapmaya faul almaya başladı. Yekta kesinlikle takımın önemli değerlerinden biri. Daha fazla sahada kalmayı hak ediyor. Dün yine çok iyi işler çıkardı. Tek eksiği rakip Fenerbahçe de olsa kaleyi gördüğü yerden vurmaması. Son yirmi dakikada üç dört etkili pozisyona giren Galatasaray bu pozisyonlardan gol çıkaramasa da Fenerbahçe'ye de pozisyon vermedi. Zaten Kuyt'ın yerine oyuna giren Krasic'e pozisyon versen kaleye gidecek hali de yoktu. Maç belkide son yılların pozisyon başına gol oranı en yüksek derbisi olarak 2-1'lik skorla bitti.

 Futbolda iyi oynamak kadar doğru oynamak da önemlidir. İki takım da çok iyi futbol oynayamadıkları bir dönemde karşılaştılar. Doğru oynayan kazandı.

16 Aralık 2012

Kanarya Avı


Galatasaray Akhisar maçıyla birlikte sezonun en rahat ikinci maçını oynadı. Karşısında beklemediği kadar ürkek ve isteksiz bir Fenerbahçe bulunca zaman zaman afalladı. Maçın son bölümünde farkı açabilecek pozisyonları bulsalar da oyunu tutmayı tercih ettiler ve tepki gösteremeyen rakibini rahat bir şekilde geçtiler.

Galatasaray maç içinde sezon boyu yaşadığı önde top tutamama sıkıntısını yaşadı. Umut-Burak ikilisi önde hiç top tutamadı ve top bir o yarı alana bir bu yarı alana gidip geldi. Ancak rakip bunu kullanamadı ve Galatasaray karşısında pozisyon bulamadı.

Bu sezon iki ekibin oynadığı maçlara bakılacak olursa bu maçın pozisyon anlamında kısır geçmesi normal. Ancak derbi havasının farklı olacağı düşüncesi taraftarları beklentiye sokmuştu ama öyle olmadı. Deplasman performansı ortada olan Fenerbahçe, Gaatasaray'ın gollerine tepki veremedi. Pozisyona girmekte zorlanan iki ekibin mücadelesini daha çok isteyen taraf kazandı. Fener balı devreye girip Hasan Ali Türkiye kariyerinin ilk golünü ceza sahası dışından voleyle atmasa maç çok önce kopabilirdi. Neticede hakeden kazandı.

Maç kör döğüşü şeklinde devam ederken Terim'in Yekta hamlesi ve ortayı 3'lemesi maçın kontrolünün tamamen Galatasaray'a geçmesini sağladı. Maç başından beri yaptığı agresif hareketler ve top kayıplarıyla dikkat çeken Meireles'in kırmızı kart görmesi de zaten reaksiyon gösteremeyen sarı lacivertlileri tamamen maçtan düşürdü.

Selçuk'un muhteşem frikiği bizim için maçın en keyifli anıydı desek yanlış olmaz. İlk kez bir frikik pozisyonunda kalecinin ters köşeye gittiğine şahit oldum. Bu kalecinin Volkan olmasıysa keyfimizi katladı. Aklınca sağ köşeyi tuttuğunu gösterip Selçuk'u sola yönlendirdiğini sanan Volkan sola, top sağa gitti ve harika bir gol izledik.

Sezon başında Aykut Kocaman'a çok tepki gösterilmesi bizleri çok endişendirmişti. Ancak üst üste gelen birkaç galibiyetle hem Aykut hem biz Galatasaray taraftarı rahat bir nefes aldık. Bugün de kendisinin Galatasaray için ne büyük bir şans olduğunu bir kez daha gördük. Akhisar'dan sonra sezonun en rahat galibiyetini aldıysak kendisinin de önemli payı olduğunu belirtmeliyiz. Kendisinin 17'de16 yapabileceğine inanan taraftarlarıyla hep beraber olmalarını dileyelim. Galatasaray'ın yükünü azaltıp önünü açan bir rakibe her daim ihtiyacımız var.

Rakiplerin bu form durumu Galatasaray'ı rehavete sürüklüyor. Bu yüzden oyuncular lige konsantre olmakta sıkıntı yaşıyor. Şampiyonlar Ligi'nden elenene kadar lider olmamız durumunda şampiyonluğa çok rahat uzanacağımıza inanıyorum. Lige tam konsantre bir Galatasaray şu ortamda ligi rahatlıkla domine edebilecek güce sahip.