23 Aralık 2012

Kayıp Futbol


Sezonun ilk yarısını maçtan çok önce bitirmiş 22 adamın oynadığı oyun taraflı tarafsız bütün futbolseverleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Hafta içi zorlu bir kupa maçı oynayan Trabzonspor'un zaten bir puana razı bir oyun ortaya koyacağı bekleniyordu. Ama hafta içi maç oynamayan geçen hafta ezeli rakibini yenen moralli Galatasaray'ın neredeyse tek bir pozisyona bile girememesi sürpriz oldu. Kötü zeminde oynanan kötü futbol sonunda puanlar paylaşıldı. İki takımın oynadığı oyuna bakarak aldıkları birer puanın bile fazla olduğunu söylemek mümkün. Türk futboluna damga vurmuş çok şey katmış iki teknik direktörünün karşı karşıya geldiği maçta daha fazlasını seyretmek bütün futbolseverlerin hakkıydı diye düşünüyorum. 

Hafta içi zorlu bir mücadele oynayan Trabzon'un 60. dakikadan sonra fizik olarak oyundan düşeceğini tahmin ediyordum ama öyle olmadı. Galatasaray'ın rakibini yormaktan uzak futbolu Trabzon'u hem oyunda tuttu hem de galibiyet için umutlandırdı. Yapılan değişikliklerle Galatasaray'ın hareketlenmesi ve pozisyona girmesi beklenirken 60'tan sonra etkili olan ve pozisyonlar bulan taraf bordo mavililerdi. Oyuna girdikten sonra sıfır katkıyla oynayan Aydın yerine girdiği Amrabat'tan bile kötü bir performans gösterdi. Galatasaray adına sahanın en faydalı en hareketli ismi olan Hamit oyundan alınınca da takım tamamen durdu. Özellikle son bölümde Alanzinho ve Adrian'la etkili olan Trabzon baskı kursa da golü bulamadı. Maç da hak edildiği gibi berabere sona erdi. 

Bu sonuçla Galatasaray ezeli rakibiyle puan farkını 8'e çıkarma fırsatını da tepmiş oldu. Bugün galip gelmiş olsa ligde ipleri tamamen eline almış olacaktı. Yinede devreyi lider tamamlamak önemliydi. Devre itibariyle hem ligde hem Avrupa'da hedeflerimize ulaşsak da çözmemiz gereken ciddi sıkıntılar var. Kilit oyuncuların form durumunu yukarı taşımak ve en az iki takviye yapmak zorundayız. 

Artık skoru değiştirmek adına Aydın'dan Emre'den medet ummamalıyız. İlk devre işler yolunda gitti ve hem Şampiyonlar Liginde yolumuza devam ettik hemde ligi zirvede bitirdik. Ancak gerek Şampiyonlar Liginde tur atlamak gerekse ligi şampiyon bitirebilmek için takımın en az iki takviyeye ihtiyacı var. Kapanan takımlara karşı pozisyon bulamamak, dikine etkili oynayamamak, rakibin dengesini bozamamak ve topu rakip yarı sahada tutamamak Galatasaray'ın bu sezon yaşadığı en önemli sıkıntılar. Bir sol bek, birde 10 numara diye tabir edilen yaratıcı oyuncu alınmalı. Bulunabilirse de hem tecrübeli hem de kaliteli bir defans oyuncusu alınabilir. 

20 Aralık 2012

Endüstriyel Kura

Şampiyonlar Liginde 2. Tur eşleşmeleri Nyon'da gerçekleşen kura çekimiyle belli oldu. Buna göre eşleşmeler; 
şeklinde gerçekleşti. 

Galatasaray'ın grup kuralarındaki şansının devam etmesi hepimizi sevindirdi. Terim ve ekibinin grup maçlarının tamamlandığı günden bu yana gönüllerinden geçen rakibin Schalke olduğunu biliyoruz. Bu yüzden bu kuraya en çok onların sevindiğini tahmin ediyorum. Bununla birlikte olası rakiplere bakıldığında Schalke'nin de kura öncesi gönlünden geçen takımın Galatasaray olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani şu eşleşmeler arasında eşleşmeden iki ekibinde memnun olduğu tek eşleşme diyebiliriz. Belki birazda Porto-Malaga eşleşmesi için benzer şeyler söylenebilir.

Her ne kadar şanslı bir kura çeksek de Galatasaray'ı birbirinden zorlu favorinin olmadığı iki maç bekliyor. Neticede iki denk takımın başa baş mücadelesi olacak. Rakip kim olursa olsun iki ekibinde hücum oyununu benimsemeleri itibariyle maçların bol pozisyonlu bol gollü olacağını düşünüyorum. Hal böyle olunca iki maçta birbirinden keyifli, birbirinden çekişmeli geçecektir. 

Bu eşleşmenin Galatasaray için en önemli boyutuysa sezon başında hayal olarak görülen çeyrek finalin hedef haline gelmesi ve beklentilerin yükselmesidir. Rakip Schalke değilde Barcelona, Bayern, veya Dortmund olsaydı kimse çeyrek final beklentisi içinde olmayacak Galatasaray takım olarak rahat maçlar oynayacaktı. Ancak rakip Schalke olunca tüm camia beklenti içine girdi ve çeyrek final hesapları yapılmaya başlandı. Bu beklenti takıma baskı olarak yansıyacaktır. Bu noktada Terim ve ekibinin bu baskıyı lehimize çevirerek motivasyona dönüştüreceğine yürekten inanıyorum. Çünkü daha önce yaptık yine yaparız. 

Bu eşleşmenin takımımız için bir diğer önemli boyutuysa transfer politikası olacaktır. Çünkü artık olası transfer hedefleri belirlenirken çeyrek final hesapları gözetilerek yapılacaktır. Bu yüzden Galatasaray'ın devre arası transfer döneminde cömert davranacağını düşünüyorum. 

Galatasaray-Schalke eşleşmesinin dikkatimi çeken tuhaf bir yönü var. Galatasaraylı renktaşlarım kızacak belki ama değinmeden edemeyeceğim. Schalke'nin ana sponsoru Gazprom'un Şampiyonlar Ligi resmi sponsorları arasına katıldığı sene Schalke'nin 2. Tura yükselme başarısı göstermesi; benzer şekilde Yapı Kredi'nin Şampiyonar Ligi sponsorları arasına katıldığı sene Galatasaray'ın 2. Tura yükselmesi ve bu iki takımın gönüllerinden geçtiği gibi birbirleriyle eşleşmeleri dikkatimi çekti. Grup kuralarına da bakılırsa bu iki takımın nispeten kolay rakiplerin bulunduğu gruplara düştüğünü görebiliriz. İnsanın aklına ister istemez UEFA'nın sponsorlarını memnun etme çabası içinde olabileceği ihtimali geliyor. Başlığı da futbolun paranın esiri olduğunu vurgulamak için kullandığımız endüstriyel futbol deyiminden esinlenerek endüstriyel kura koydum. Kim bilir artık kuralar da şansa göre değil para sahiplerini memnun etme kaygısına göre çekiliyordur. 

17 Aralık 2012

Doğru Oynamak



Öncelikle şunu söylemeliyim ki yıllardır bu kadar gerilimsiz, bu kadar heyecansız, kaybedenin sadece üç puan kaybedeceğini, kazananınsa daha fazlasını kazanmayacağını bildiği ve doksan  dakikaya binlerce anlam yüklemediği bir derbi yaşamamıştık.

Geçen sezona nispeten  bir çok oyuncusu düşüşte olan Galatasaray'la bal yapmayan arı Fenerbahçe dün TT Arena'da karşı karşıya geldi. Galatasaray'ın bu sezon bir çok oyun zaafı olduğunu buradan bin kere söyledik. Ve az çok Galatasaray'ı takip etmiş tüm teknik direktörler Galatasaray'ın bu zaaflarından faydalanmaya çalıştı kısmen de başarılı oldu. Aykut Kocaman hariç.

Maç öncesi Fenerbahçe'nin Galatasaray'a karşın maçı kontrol edebileceği tek bölge Topal, Meireles, Cristian üçlüsünden oluşan orta alandı ki Fenerbaçe bu bölgede iki pas yapmayı dahi denemeden topu sahanın her yerinden Sow'un bulunduğu bölgeye şişirmeyi tercih etti. Bu taktikte tek akılcı durum Sow'un sıklıkla Amrabat'ın savunma zaafı dolayısıyla Riera'nın yalnız kaldığı bölgeye koşular yapmasıydı ki o bölgenin oyuncusu olan Kuyt'la beraber Galatasaray kalesine gelmek kolaylaşacaktı. Ama Fener'li oyuncular bu topları daha kendi yarı sahasından atmaya kalkışınca Galatasaray orta sahası her topa rahatlıkla müdahale etti. Fenerbahçe için dünkü derbi taktiksel anlamda bundan ibaretti.

Galatasaray ise kendi sahasında kazanma isteği daha belirgin taraftı. Elmander'in yokluğunda hücumda top tutma konusunda büyük sıkıntı yaşayan, gollerin büyük çoğunluğunu savunma arkası koşularıyla bulan Galatasaray'a karşı Fenerbaçe'nin savunmayı geride kuracağını herkes tahmin ediyordu zaten. Bu anlayışta Galatasaray golü bulana kadar orta sahada ısrarla pas yapmaya çalıştı. Bu paslaşma ilk meyvesini Hamit'in direkten dönen şutuyla verdi. Orta sahada bol miktarda pas yapmak hem rakibi yormak için hem doğru şutu bulmak için hem de Galatasaray'ın geçen yıldan bu yıla belkide eksilmeden devam eden tek özelliği olan duran toplardaki etkisini kullanmak için en doğru hücum anlayışıdır ki Riera'nın ölümcül ortasına dokunma şanssızlığı Bekir'e nasip oldu.

Bu dakikadan sonra Galatasaray'ın belki de maç boyunca hatalı oynadığı tek bölüm başladı. Fenerbahçe için Burak tehlikesi varsa Galatasaray için de Sow tehlikesi var düşüncesiyle savunmanın iyice geri yaslanması Melo'nun onların önüne kadar gelmesi sonucu Fenerbahçe, Gataasaray sahasına topla gelmeye başladı. Fenerbahçe'de hücum anlayışı sağlıklı olmasa da Sow'a şişirilmek istenen bir top Riera'dan döndü ve beş kişi ile ceza sahası içinde dizilmiş Galatasaraylıların boşalttığı alandaki Hasan Ali'nin ters ayakla yaptığı mükemmel vuruş skoru eşitledi.

Tekrardan skor arayan taraf durumuna düşen Galaatasaray doğru yaptığı işe döndü ve orta saha da top çevirmeye başladı. Cristian'ın Selçuk'a yaptığı faul sonrası arkadaşlarına serzenişi durumun Fenerbahçe adına vehametini anlatıyordu aslında. Selçuk'un usta işi vuruşu kimse için sürpriz olmadı. Skoru bulan Galatasaray bu kez bir sıfır öne geçtikten sonra yaptığı hatayı yapmadı. Özellikle Hamit'in ilk yarı performansı Galatasaray için çok değerliydi.


Devre arasında iki teknik adamdan da kesin değişiklikler bekleniyordu. İlk tahmin Sezer - Meireles değişikliğiydi. Hem sarı buçuk faulü, hem kötü futbolu, Galatasaray karşısında hakim olamadığı orta sahayı Muhtemel Yekta takviyesiyle İyice rakibe vermek istemeyecek olan Fenerbahçe'nin ilk tercihi olmalıydı ama Kocaman buna gerek görmedi. Terim ise memnun olduğu gidişata on beş dakika daha şans verdi. Bu dakikalarda Galatasaray, Amrabat'la bir kaç kere etkili gelse de hücumları sonlandıramadı. Bu tip maçlarda en sıkıntılı bölge Amrabat'ın arkasında kalan Riera'nın bölgesi olur. Buna rağmen Riera dün maçın en iyisiydi. Hem oynatmadı hem oynadı, çalımlar attı, orta sahayı rahatlattı. Hem sol bek hem sol iç gibi oynadı. Bir çok kez de Selçuk ve Melo'nun yüzü FB kalesine dönük top almasını sağladı. 60.dakikadan sonra Terim Umut - Yekta değişikliğiyle orta sahayı beşleyince maç Fenerbahçe adına sona erdi. FB savunmasının alan bırakmadığını gören Burak, orta sahaya yaklaşıp kaleye otuz beş kırk metre mesafelerde top tutup pas yapmaya faul almaya başladı. Yekta kesinlikle takımın önemli değerlerinden biri. Daha fazla sahada kalmayı hak ediyor. Dün yine çok iyi işler çıkardı. Tek eksiği rakip Fenerbahçe de olsa kaleyi gördüğü yerden vurmaması. Son yirmi dakikada üç dört etkili pozisyona giren Galatasaray bu pozisyonlardan gol çıkaramasa da Fenerbahçe'ye de pozisyon vermedi. Zaten Kuyt'ın yerine oyuna giren Krasic'e pozisyon versen kaleye gidecek hali de yoktu. Maç belkide son yılların pozisyon başına gol oranı en yüksek derbisi olarak 2-1'lik skorla bitti.

 Futbolda iyi oynamak kadar doğru oynamak da önemlidir. İki takım da çok iyi futbol oynayamadıkları bir dönemde karşılaştılar. Doğru oynayan kazandı.

16 Aralık 2012

Kanarya Avı


Galatasaray Akhisar maçıyla birlikte sezonun en rahat ikinci maçını oynadı. Karşısında beklemediği kadar ürkek ve isteksiz bir Fenerbahçe bulunca zaman zaman afalladı. Maçın son bölümünde farkı açabilecek pozisyonları bulsalar da oyunu tutmayı tercih ettiler ve tepki gösteremeyen rakibini rahat bir şekilde geçtiler.

Galatasaray maç içinde sezon boyu yaşadığı önde top tutamama sıkıntısını yaşadı. Umut-Burak ikilisi önde hiç top tutamadı ve top bir o yarı alana bir bu yarı alana gidip geldi. Ancak rakip bunu kullanamadı ve Galatasaray karşısında pozisyon bulamadı.

Bu sezon iki ekibin oynadığı maçlara bakılacak olursa bu maçın pozisyon anlamında kısır geçmesi normal. Ancak derbi havasının farklı olacağı düşüncesi taraftarları beklentiye sokmuştu ama öyle olmadı. Deplasman performansı ortada olan Fenerbahçe, Gaatasaray'ın gollerine tepki veremedi. Pozisyona girmekte zorlanan iki ekibin mücadelesini daha çok isteyen taraf kazandı. Fener balı devreye girip Hasan Ali Türkiye kariyerinin ilk golünü ceza sahası dışından voleyle atmasa maç çok önce kopabilirdi. Neticede hakeden kazandı.

Maç kör döğüşü şeklinde devam ederken Terim'in Yekta hamlesi ve ortayı 3'lemesi maçın kontrolünün tamamen Galatasaray'a geçmesini sağladı. Maç başından beri yaptığı agresif hareketler ve top kayıplarıyla dikkat çeken Meireles'in kırmızı kart görmesi de zaten reaksiyon gösteremeyen sarı lacivertlileri tamamen maçtan düşürdü.

Selçuk'un muhteşem frikiği bizim için maçın en keyifli anıydı desek yanlış olmaz. İlk kez bir frikik pozisyonunda kalecinin ters köşeye gittiğine şahit oldum. Bu kalecinin Volkan olmasıysa keyfimizi katladı. Aklınca sağ köşeyi tuttuğunu gösterip Selçuk'u sola yönlendirdiğini sanan Volkan sola, top sağa gitti ve harika bir gol izledik.

Sezon başında Aykut Kocaman'a çok tepki gösterilmesi bizleri çok endişendirmişti. Ancak üst üste gelen birkaç galibiyetle hem Aykut hem biz Galatasaray taraftarı rahat bir nefes aldık. Bugün de kendisinin Galatasaray için ne büyük bir şans olduğunu bir kez daha gördük. Akhisar'dan sonra sezonun en rahat galibiyetini aldıysak kendisinin de önemli payı olduğunu belirtmeliyiz. Kendisinin 17'de16 yapabileceğine inanan taraftarlarıyla hep beraber olmalarını dileyelim. Galatasaray'ın yükünü azaltıp önünü açan bir rakibe her daim ihtiyacımız var.

Rakiplerin bu form durumu Galatasaray'ı rehavete sürüklüyor. Bu yüzden oyuncular lige konsantre olmakta sıkıntı yaşıyor. Şampiyonlar Ligi'nden elenene kadar lider olmamız durumunda şampiyonluğa çok rahat uzanacağımıza inanıyorum. Lige tam konsantre bir Galatasaray şu ortamda ligi rahatlıkla domine edebilecek güce sahip.

8 Aralık 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e15


Fenerbahçe derbisi öncesi zorlu Sivas deplasmanından 3 puanla dönmek önemliydi. Henüz maçın başında 43. Saniyede gelen gol Galatasaray için moral oldu. Bu golden sonra özellikle maçın ilk yarım saatinde Sivasspor çok etkili oldu. Özellikle Erman Kılıç bulduğu pozisyonları değerlendirebilse bambaşka bir sonuç çıkabilirdi ortaya. Ancak beraberliği yakalamasına rağmen öne geçmeyi başaramayan Sivas bir anlık duraksamanın bedelini ödedi ve yeniden geriye düştü. Bu dakikadan sonra maçın başındaki temposunu yavaş yavaş kaybetmeye başlayan Sivas ikinci yarıya da temkinli başladı. Maçın 57. dakikasında Yekta'nın güzel pasına iyi hareketlenen Umut şık bir vuruşla topu ağlarla buluşturdu. Yekta, sadece goldeki katkısıyla değil maçın genelindeki güzel oyunuyla forma yarışında bende varım dedi. Bu sezon oynadığı bütün maçlarda çok faydalı olan Yekta derbi 11'ini belirlerken Terim'i epey zorlayacaktır. 

Braga maçında olduğu gibi bu maçta da Semih-Dany ikilisi çok iyi bir oyun ortaya koydular. Özellikle Dany çok kritik müdahalelerde bulundu ve sonuca direkt katkı yaptı. Bu uyum ve moral zorlu Fenerbahçe maçına olumlu yansıyacaktır. 

Geçen sezona oranla az pozisyon buluyoruz ama forvetlerimizin bitirici kimliği sayesinde çok gol atıyoruz. Ancak özellikle oyunu geride kabul eden rakiplere karşı neredeyse hiç pozisyon bulamadığımız maçlar oluyor ve önemli puan kayıpları yaşıyoruz. Bugün gerek erken bulduğumuz gol, gerekse hiç geriye düşmemiş olmamız galibiyeti getiren etkenlerdi. Yinede maçın ilk yarım saatindeki oyun düşündürücüydü. Neredeyse hiç topu ilerde tutamadık. Bu sıkıntıyı Umut Burak ikilisinin oynadığı bütün maçlarda yaşadık. Hakan Balta'nın formsuzluğuna önünde oynayan Amrabat'ın düşük savunma katkısı eklenince o kanattan çok pozisyon verdik. Bunların birinde Balta sarı kart gördü ve derbide cezalı duruma düştü. Tabii Hakan'ın form durumu düşünüldüğünde bunun ne derece ceza olduğu da tartışılır. 

Bugün net bir skorla kazanmamıza rağmen ben hala orta alanı üçlememiz gerektiğini düşünüyorum. Braga maçının ilk yarısında olduğu gibi bu maçın ilk yarım saatinde de orta saha üstünlüğü hep rakipteydi. Orta alanı üçlememiz hem defansı hem takımı hemde Selçuk'u rahatlatacaktır. Selçuk'un bu seneki etkisiz oyununun nedeninin rakibe orta alanda üstünlük kuramamamız olduğunu düşünüyorum. Geçen sene Elmander-Baros, Elmander-Necati ikililerinin orta alana katkıları tartışılmazdı ancak Umut-Burak ilerde top tutabilen orta alana yaklaşıp pas yapabilen forvetler değil. Bu yüzden rakiplerimize orta sahada bir türlü istediğimiz üstünlüğü kuramıyoruz. Bunu orta sahayı üçleyerek çözersek hem kolay gol yemeyeceğimize hemde hücumda daha etkili olacağımıza inanıyorum. Bunları sezon başından beri üçbinbeşyüzüncü kez söylüyoruz ama olsun. Kaybetsek de kazansak da biz gördüğümüzü söylemeye devam edeceğiz. 

6 Aralık 2012

Yaşasın Yeni Kral


Galatasaray ilk yarıda grup liderliğini garantilemiş, bir an önce bitse de gitsek havasındaki takım hüviyetindeydi. İlk devrede izleyenleri üzen şey takımın geride olması değil, oynanan oyundu. Taraftar Şampiyonlar Ligi özlemiyle turun heyecanını günler öncesinden yaşamaya başlamasına rağmen sahadaki oyuncularda bu heyecanın yarısı bile yoktu. O oyuna rağmen devreyi bir farkla geride tamamlamamız şanstı. Açıkçası Terim'den devre bitmeden hamle bekledim ama bütün sinirine rağmen devre sonuna kadar sabretti. Devre arasında Burak Şahin'le aramızda maçı değerlendirirken ikimizde orta sahanın güçlendirilmesi konusunda hemfikirdik. Benim beklentim Elmander ve Melo'nun çıkıp Yekta ve Amrabat'ın girmesi yönündeydi. Çünkü sahada geldiği günden beri en kötü oyununu oynayan bir Elmander vardı. Terim'de inanamamış olacak ki devre sonuna kadar sabretti kendisine. Nitekim Terim ikinci yarıya hem iki oyuncu değişikliği hemde diziliş değişikliği ile başladı. Orta alanı beşledi ve ilk yarıda rakibe bıraktığımız orta alan üstünlüğünü biz aldık. İki takım arasındaki kalite farkı da bu andan itibaren ortaya çıktı ve ihtiyacımız olan golleri atarak turu söküp aldık. 

Sezon başından beri istenilen oyunu birkaç maç dışında ortaya koyamayan Galatasaray için bu maçın kırılma maçı olduğuna inanıyorum. Sezon başından beri bu oyuncuların 4-4-2 dizilişinde etkili olamayacağını sürekli yazdık çizdik. Geçenlerde Terim'de Gs Tv'deki röportajında yeni oyuncuların 4-4-2 dizilişine uyum sağlayamadığından bahsetti ve gerekirse dizilişten vazgeçebileceğinin sinyallerini verdi. Ama puan kayıplarına rağmen ligde lider, Şampiyonlar Liginde tur şansımızın devam etmesi Terim'in B planını ertelemesine neden oldu. Terim nasıl geçen sene Gaziantep maçından sonra 4-3-3'den vazgeçip elimizdeki oyuncu tipine daha uygun olan 4-4-2'ye döndüyse bence bu maçın ikinci yarısından itibaren mevcut kadromuza daha uygun olan 5'li orta saha sistemine dönmüştür. Yani umuyorum öyle olmuştur. Eğer bu maçın ikinci yarısında olduğu gibi bundan sonra orta alanı kalabalık tutarsak, ligde galibiyet serisi yakalayarak farkı açacağımıza inanıyorum. 
Şampiyonlar Liginde bu sezon için hedeflediğimiz başarıyı yakaladık. Ancak söz konusu Galatasaray olduğu için hedef hep kupaya kadar gitmektir. Birkaç takviye ve şanslı bir kura ile çeyrek finalin hayal olmadığına inanıyorum. Biz Avrupa'da elde ettiğimiz başarıları hayal ederek ve inanarak kazandık. Bugün Avrupa'nın en önemli 3 kupasından 2'si müzemizdeyse bir an olsun tükenmeyen inancımız ve son saniyeye kadar gösterdiğimiz mücadeledendir. 

İnancın vücut bulmasıdır Galatasaray. Tebrikler Aslanlar. Tebrikler İmparator ve ekibi. 

Bugün attığı golle Galatasaray'da yeni bir kulüp rekorunu daha kıran Burak Yılmaz'ı bilerek sona bıraktım. Burak Yılmaz bugün attığı golle artık Galatasaray'da kendini kabul ettirmiş ve o bölgenin ilk sahibi olmuştur. Her ne kadar Galatasaray'da büyük oranda kabul görmüş olsa da kendisine muhalif belli bir kesim vardı. İşte bugünden itibaren artık tüm camiaya kendini kabul ettirdiğine inanıyorum. Muhtemelen Terim bundan sonra 5'li orta sahayı tercih edecek ve kendisi de ileri uçta tartışmasız ilk tercih olacaktır. Nitekim yazının başlığını da kendisine atfen yazdım. Yaşasın yeni kral. 

30 Kasım 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e14


14. Hafta mücadelesinde Galatasaray'ın konuğu Gaziantepspor'du. Bu sezon konukseverliği ve cömertliğiyle dikkat çeken sarı kırmızılı ekibimiz ligde zor günler geçiren Antep'i de eli boş göndermedi. 
Umut-Burak-Amrabat üçlüsünün ilk 11 başladığı her maç gibi bu maçta tenis maçı havasında başladı. Top bir o yer alanda bir bu yer alanda gidip geldi. Topun rakip yarı sahada kalmasını sağlayamayan Galatasaray doğal olarak pozisyon bulmakta zorlandı. Bununla birlikte rakibin yarı sahasından kolayca çıkmasına mani olamadı ve defansta ciddi sıkıntılar yaşadı. Bunun en önemli nedeni başta da dediğim gibi Amrabat-Umut-Burak üçlüsünün rakibi rahatsız eden, oyununu bozan, topun rakip sahada kalmasını sağlayabilen tipte hücum oyuncuları olmaması. Bugün sahada tank Cris'de olsaydı ilk yarıda havluyu atmıştık. Semih Dany olunca en azından devreyi gol yemeden bitirdik. 

İkinci yarıya iki yerinde değişiklikle başlayan Terim, Elmander ve Engin'i sahaya sürdü. Bu değişikliklerle maçın şekli değişti ve Galatasaray rakibini kendi yer alanına hapsetti. Böyle olunca pozisyonlarda beraberinde geldi. Ancak, golü bir türlü bulamadık. 5 dakika içinde Muslera ve Eboue'nin sakatlık yaşaması konsantrasyonumuzu bozdu ve yine pozisyon yokken rakibin uzaktan çektiği cılız şut defansa çarpıp gol oldu. Gol gelmedikçe gerilen takımımız golü de kalesinde görünce iyice demoralize oldu. Tekrar toparlanıp golü bulsak da galibiyet için yeterli olmadı. Hakem iyi bir yönetim göstermese de Melo'nun aşırı tepkileri sorumsuzcaydı. Son haftalarda olumlu sinyaller veren Melo maalesef kendisine güvenenleri yine üzdü. Engin 11 maçlık cezasından zerre ders almamış görünüyor. Yine her kararda hakeme koştu. 

Bugünkü puan kaybında Terim'in kadro seçiminin de büyük payı var. Umut-Burak ikilisinin 4-4-2'nin ileri ucunda birlikte oynayamayacaklarını defalarca görmemize rağmen yine bu ikiliyle başlaması rakip üzerinde baskı kurmamızı engelledi. Nitekim yine pozisyon bulamadan devreyi tamamladık. İlk yarıdaki etkisiz oyunumuz haliyle rakibin direncini ve umutlarını artırdı. Oyuna Elmander'le başlamış olsaydık maç buralara gelmeyebilir rahat bir galibiyet alabilirdik. 

Takım olarak etkisiz oynuyoruz ama Selçuk İnan'ın inanılmaz düşüşü de dikkat çekici. Oyun içinde sürekli kayboluyor. Bir türlü kendini toparlayamadı. Bugün Hamit'te etkisiz olunca puan kaybı kaçınılmaz oldu. Yine ligde çok kötü maçlar çıkaran Eboue yine sahanın kötülerindendi. Şampiyon takımın iskeletini oluşturan Selçuk-Melo-Eboue kötü oynayınca Elamder'de yedek olunca oyun anlamında hiçbir şey ortaya koyamıyoruz. 

25 Kasım 2012

YİNE KUDURTTU



En sonundan başlayalım maçı yorumlamaya. Melo sahalarda çok az rastlanacak bir olaya daha imza atarak sıkıntılı Galatasaray taraftarını keyiften dört köşe yaptı. Çekemeyenleri yine kudurttu.

Şimdi başa dönecek olursak Fatih Hocanın Süper Ligdeki kadro tercihleri en az futbolcuların lige bakışı kadar rahatsız edici.

Elmander bu takıma sadece gol ve asist yaparak değil, oyun karakteriyle takımın rakip üstüne ciddi baskı kurmasını sağlayan ve Galatasaray'ın rakip sahaya yerleşmesini sağlayan en önemli oyunculardan biri. Hatta bana göre forvet hattına ismi ilk yazılması gereken kişi. Burak ve Umut arasında maçına göre tercih yapılabilir. Ama sezon sonu ve sezon başı geçirdiği sakatlıkların etkisinden daha kurtulamamışken yaşadığı son sakatlık onun fiziksel olarak biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Buna rağmen Elmander sahaya doğrudan sürülebilir veya sonradan alınabilir. Bugün de oyunun belli başlı bölümlerinde kendi özelliklerinden küçük pırıltılar verdiğini söyleyebiliriz. Ama Elmander fizik olarak yetersizken bir de Engini ilk onbirde sahaya sürmek takımın direncini tamamen düşürdü. Özellikle ilk yarı Engin'in savunma desteğini neredeyse hiç üstlenmemesi nedeniyle takımın dizilişini kavramakta bile zorluk çektim. İkisinin de biraz daha süreye ihtiyacı olduğu çok açık.

Sezon başlamadan defalarca söylemiştim Yekta'dan bu sezon çok şey bekliyorum diye. Selçuk'un yokluğunda bugün orta sahada hücum anlamında nadir de olsa olumlu işler yapıldıysa çoğunu Yekta yaptı. Topu ayağına aldığı andan itibaren klasını hissettiriyor gereksiz top tutmuyor ve boşu iyi ve doğru zamanlamayla görebiliyor. Gel gelelim savunma anlamında Emre kadar bile katkısı yok diyebilirim. Zamanla çok daha önemli roller alacağını düşünüyorum Yekta'nın.

Rakibin Elazığspor olması Galatasaray'ın bu gün en büyük avantajıydı bu açık. Orta sahanın sadece Melo ile ayakta durduğu Galatasaray'a karşı bir tek pozisyon bile bulamadı. Elazığ ne zaman tempoyu arttırmaya çalışsa Galatasaray pozisyon buldu. Aydın Karabulut'u hiç görmedim diyebilirim.

İkinci yarı Aydın'ın oyuna girmesi Galatasaray'ı orta sahada biraz daha güçlendirince Elazığspor için maç bitti. Riera yine çok iyiydi (Penatı pozisyonuna kadar.) Onun sert ortası ve şans golü getirdi. Bu sezon geçen seneki çıkışını sürdüremiyor olsa da Aydın bu gün Emre Çolak'a iki müthiş pas verdi. Emre ikisini de İveşa'nın uzun bacaklarına vurdu.

İlk düdüğünden son dakikasına kadar sıkıcı, uyku getiren cinsten bir maçtı. Ta ki amaçın 89. dakikasında çalınan penaltı ve Muslera'ya verilen kırmızı karta kadar. Penaltı netti ama kırmızı kartın doğru olmadığını düşünüyorum.  Elazığ'lı oyuncunun topu sektirdiği bölge hem koşu yaptığı alana ters hem de galatasaray'lı oyuncular pozisyona daha yakın.

Kırmızı çıktığı anda herkesin aklına Melo gelmiştir sanırım. Sonuçata sıra dışı bir durum varsa Galatasaray'da bu durumun baş rolünde Melo olmalı. Ve Melo sahalarda nadiren görülecek bir olaya imza attı Göksu'yu Elazığ taraftarını en önemlisi Yılmaz Vural'ı kahreden o kurtarışı yaptı. Sinirleri gerilen Galatasaray taraftarlarının sinirlerini birden yumuşatıp keyiflerini tavan yaptırdı. Benim gibi tv başında uyuyanlarında uykusunu açtı.

24 Kasım 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e13


Galatasaray bugün Elazığ'da 3 puan kazandı belki ama Terim'in kadro tercihi gelecek için düşündürücü. Takımın Şampiyonlar Ligi maçları öncesi ve sonrası yaşadığı konsantrasyon sıkıntısı ve puan kayıpları ortadayken Terim'in böyle büyük bir rotasyona gitmesi zaten ligde isteksiz görünen oyuncularda hoca da ligi fazla önemsemiyor algısı oluşturabilir. Kaldı ki, bugünkü kadro tercihleri Terim disipliniyle bağdaşmıyor. Manchester maçında maç eksiği bariz görülen Engin, fizik olarak hazır görünmeyen Elmander ve tank Cris tercihleri rakibi küçümsediğinin açık göstergeleriydi. Zaten Selçuk Hamit gibi önemli eksiklerin olduğu bir günde yapılan bu rotasyon özellikle Avrupa maçlarının olduğu haftalarda takıma olumsuz yansıyacaktır. Haftada 3 maçı mental olarak yalnızca takımın değil İmparatorun da kaldıramadığını düşünüyorum. Yanlış kadro seçimi yanlış oyuncu değişikliklerini de beraberinde getirdi ve 3 puanı futbol sahalarında az rastlanır bir pozisyonla kurtardık. Terim'in bu tercihlerinin asıl nedeni yaklaşan Afrika Kupası öncesi Dany ve Eboue'nin alternatiflerini hazır tutmak da olabilir. Yinede neden ne olursa olsun bu rotasyonun yanlış olduğunu düşünüyorum. 

Maça bakarsak ilk yarı Galatasaray'ın birkaç pozisyonu olsa da genel olarak sıkıcı temposuz bir oyun vardı. İkinci yarıya daha hareketli başlayan Galatasaray golü bulmakta gecikmedi. Ancak, girdiği pozisyonları cömertçe harcayan ekibimiz son dakikada defansımızın arkasına atılan bir topla pozisyon verdi ve az daha bir puana razı olacaktı. Maça damgasını vuran penaltı ve kırmızı kart gören :Muslera'nın yerine kaleye geçen Melo'nun kurtarışı çok önemli 2 puanı kurtardı. Sevindirici olan Yekta'nın güzel oyunu ve Melo'nun her geçen gün hazır hale gelmesiydi. Kurtardığı penaltı da Melo için moral olup iştahını daha da artıracaktır. 

Emre Çolak, Aydın, Cris, bu takımın oyuncuları değil. Bunu sezon başından beri defalarca yazdım. Her forma bulduklarında da söyleyeceğim. 

İbrahimoviç'in rövaşata golü, Almeida'nın ayağıyla gol atması, Bekir'in rövaşata golü derken Kasım ayındaki sıra dışı futbol olaylarına Melo'nun kurtardığı penaltı da eklenmiş oldu. 

21 Kasım 2012

BURAK'IN MANCHESTER'E ATTIĞI GOL


Grup kuraları çekildiğinde önce fikstürü görelim dedik. Çünkü Man UTD ile ne zaman oynayacağınız, Şampiyonlar liginde puan hesabı yapmanızdaki standart sapmadır. Hepimiz United'in gücünü de Sir Alex'in kafa yapısını da az çok biliyoruz. Geçen sezon ŞL de yaşanan büyük hezimetten sonra Kırmızılar işi sıkı tutacak ve muhtemelen ilk üç maçta dokuz puanı cebine koyacaklardı. Önemli olan bizim United'la ikinci maçı hangi hafta oynayacağımızdı.

Fikstürü gördüğümzade bir çoğumuz Fergusson'un eğer ilk tur maçlarında büyük bir sürpriz yaşamazssa İstanbul'a Rooney, Van Persie gibi büyk yıldızlarını getirmeyeceğni tahmin ediyorduk. Zira bu Fergusson'u Sir yapan, genç futbolcuları birer yıldıza dönüştürüp futbol dünyasının semaalarına asma özelliği  için olanak sağlayan en büyük fırsat. Premier lig'de fazlaca şans buamayan, Bir dönem yıldızı parlayıp şu anda ilk onbire giremeyen ya da gelecek için çok büyük ışıklar verip şimdilik o tecrübeye sahip olmayan bir çok oyuncuyu geçtiğimiz dönemlerde de tıpkı bugün olduğu gibi sahaya sürüp, Şampiyonlar Ligi gibi büyük bir arenada kimine sırf bu atmosferi yaşasın, kimine kaybettiği formayı geri alsın diye şans verdiği çok olmuştur.

Daha önce hem Fenerbahçe'nin hem Beşiktaş'ın karşısına yedek kadrolarla çıkıp üçer puan bırakan United, bukez de Galatasaray'ın karşısına yedeklerden kurulu bir takımla çıktı. Ve Terim, Fergusson'un bu ikramını değerlendirmeyi bildi.

Bugün ki onbirden sadece genç Rafael ile Kaptan Carrick son dönemde alışdığımız onbir de istikrarla forma giyen iki isimdi. Fergusson  Carrick'in yanına bir dönem ortasahanın değişmezi olan Fletcher' koyarak oyunu elinde tutmak istedi belli ki.İlk onbirde şans bulamasa da ülkemize gelmesi büyük olay olacak Anderson, Wellbeck, Hernandes gibi isimlerle de hucum ettti, gol aradı.

Evet sahada gerçekten çok önemli isimler vardı ama hiç biri bir Nani, bir Ferdinand, bir Vidic,bir  Rooney, bir Van persie değildi. Zaten bizi bu gün Manchester United'i yenmek değil, Braga ve Cluj maçlarına şanssız kaybettiğimiz puanları geri almak ilgilendiriyordu.

Sahadaki onbirimiz içinde aksayan tek isim sakatlığı henüz atlatamamış görüntüsü veren Elmander'di. Son haftaların formsuz ismi Eboue "nasıl olduysa bir anda toparlamış". Özellikle ikinci yarı müthiş bindirmeler yaptı. Melo yavaş yavaş kendine geliyor. Biraz daha az tutmalı ayağında topu. Melo'nun toparanması Selçuk'a da olumlu yansıyacaktır. Hamit yine sahanın en iyilerindendi. Amarabat da bu  sezon çok az gördüğümüz kadar efektifdi. Bazı pozisyonlarda gereksiz şut tercihleri oldu ama bu gün  onun varlığı Rafael'i kendi yarı alanında tutmayı sağladı ki bu da maçınn yıldızına yani Riera'ya büyük kolaylık sağladı. Şampiyonlar Ligi başladığından bu güne oynadığı üç maçta da kalbur üstü futbol oynayan tek futbolcu Albert Riera. Braga maçında da Cluj maçlarında da üst düzey futbol oynadı. Müthiş bindirmeler yaptı. Zaten tecrübesi hakkında konumaya gerek yok. Mükemmel top saklıyor. Topu ne zaman nasıl kullanacağını biliyor. Basit oynamayı seviyor. Ne bir saniye eksik ne bir saniye fazla top tutuyor. Bir hücum oyuncusu olduğu için normal olarak savunma sıkıntıları var. Yavaş yavaş dersek haksızlık olur. Ciddi bir süratle savunmasını geliştiriyor. Dany ve Semih'in hala kademe hataları varken, Riera tertemiz ters kademe yapabiliyo. Maşalah diyelim.

Burak Yılmaz'la ilgili bişey söylemek istemiyorum zira Türkiye'de santrafora bakış bi acayip. 5 maç 5  gol :)) 

Velhasıl Fergusson'un ikaramını iyi değerlendirdik. Man UTD yedek takımının kalitesi CLUJ dan bi gömlek üstündür diye düşünüyorum. Yani aynı ikramı Cluj değerendiremez. Muhtemelen Bragada alacağımız bir beraberlik bizi üst tura taşır.

No Way Out



Her puanın altın değerinde olduğu Avrupa arenasında Galatasaray ManU karşısında dengeli, akıllı ve sabırlı bir oyunla 3 puanı aldı. Son haftalardaki istikrarsız oyun böylesi kritik bir maç öncesi haklı olarak herkesi endişelendiriyordu. Ancak Galatasaray bu sezon belkide ilk defa Şampiyonlar Ligi seviyesinde oyun ortaya koydu. Özellikle bu sezon çok sıkıntı yaşadığı takım savunmasında bu maçta çok başarılıydılar. Sonradan sol bek Riera mükemmele yakın oynadı. Bununla birlikte haftalardır yokları oynayan Eboue yine çok iyi bir oyun ortaya koydu. Hücumda top kullandığı her pozisyonda etkili olduk. Yine defansta çok kritik müdahalelerde bulundu. Gereksiz top kullanmayı seven Dany bunları minimuma indirmiş göründü. Koşamayan tank Cris'ten sonra Semih'in önemini bir kez daha anladık ve ona güvenen bizleri utandırmadı. Takım için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. 
Yine orta alanda Selçuk-Melo ikilisi eski günlere dönüş sinyalleri verdi. Melo krtitik müdahaleleriyle defanstaki arkadaşlarının yükünü azaltırken hücuma da önemli katkı sağladı. Aylar sonra fizik olarak da iyi bir görüntü verdi. 
Hamit takımın oyun içindeki lideri görünümünde. Sorumluluk almaktan kaçmayıp elinden gelen her şeyi sahaya yansıtıyor. Özellikle bu tip maçlarda tecrübesiyle takıma çok önemli katkılar veriyor. 
Amrabat geldiği günden beri belkide en iyi oyununu ortaya koydu hücum etkinliğinin yanında defansa katkısını da artırdığını gördük. 
Elmander'in öyle ciddi bir sakatlıktan bu kadar kısa bir sürede kurtulması bile mucizeyken bu seviye bir maç oynayabilmesi takdire şayan. Ancak fizik olarak henüz hazır görünmedi. Buna rağmen topun önde kalmasına önemli katkılar sağladı ve orta sahanın yükünü azalttı. 
Burak meziyetlerine sürekli bir yenisini ekliyor. Özellikle artan hava topu etkinliği onun azmini ve kendini geliştirme isteğini yansıtıyor. Her geçen gün komple bir forvet oyuncusu olma yolunda ilerliyor. Kendisini eleştirebilirsiniz herkes hatalar yapıyor ancak böylesi bir golcüye herkesin saygı duyması gerekir. 
Sonradan oyuna giren Engin fizik olarak hazır görünmese de, oyun zekasıyla topun bizde kalmasını sağladı ve tempoyu belirleyen isimlerden biri oldu. Kısa zamanda hazır hale gelecektir. 
Emre Çolak oyunda olduğu dakikalarda neredeyse hiçbir şey vermedi. Rotasyon içinde değerlendirilebilir ama kendisinden ümidi kestiğimi söyleyebilirim. 
ManU yedeklerle gelmiş diye küçümseyenler olabilir ancak biz İngiltere'deki ilk maçta da başa baş bir oyun ortaya koymuştuk. Kaldı ki bugün ideal 11'yle sahada olsalar belkide bu kadar direnç gösteremeyebilirlerdi. Çünkü oyuncuların konsantrasyonu çok düşük olurdu ve mücadeleden kaçınabilirlerdi. 
Artık ipler elimizde ve Braga'ya mağlup olsak bile gruptan çıkma ihtimalimiz var. Çünkü Cluj'un İngiltere'de ManU'yu yenebileceğini sanmıyorum. O yüzden Portekiz'de sabırlı, dengeli ve akıllı oyunumuzu tekrarlarsak diğer maçın sonucunu beklememize bile gerek kalmaz. 
Dileyelim bu güzel oyun, bu güzel galibiyet bir serinin başlangıcı olsun ve Galatasaray inişli çıkışlı grafiğine son versin. 

11 Kasım 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e11


Öyle haftalar vardır maç hakkında konuşmak bile istemezsiniz. Bunun sebebi gönül verdiğiniz takımın puan kaybetmesi değil, mücadele etmemesidir. İşte biz Galatasaraylılar için öyle bir maçı geride bıraktık. Rüya takımımız, bu sene kümede kalma mücadelesi vereceğinin sinyallerini veren Mersin İ.Y. karşısında varlık gösteremedi ve 1 puana razı oldu.

Şampiyonlar Liginde şanssızlığımızı kırıp, önemli bir galibiyet aldık. Ancak önümüzde çok kritik ve zorlu iki maç daha var ve grupta sonuncu olma ihtimalimiz hiç de az değil. Buna rağmen sahaya bakıyoruz, ben Avrupa takımıyım ne işim var Mersin'de havasında 10 oyuncu. 10 oyuncu diyorum çünkü maçı ciddiye alıp mücadele eden bir isim vardı sahada o da; Hamit Altıntop. Sonradan oyuna girip hiçbir varlık gösteremeyen Amrabat ve Aydın'ı da eklersek 12 isteksiz adam vardı sahada. Haliyle puan kaybı kaçınılmaz oldu. Fizik olarak değil belki ama zihin olarak haftada üç maçı kaldıramıyoruz. Bu da futbol anlayışı bakımından Avrupa seviyesinin çok uzağında olduğumuzun göstergesi.

Maça dönecek olursak ilk yarı itibariyle sabaha kadar oynansa gol olmaz havasında bir maç vardı. İkinci yarının hemen başında Umut'la gelen golse Galatasaray için büyük şanstı. Ama Galatasaray zaten isteksiz oynadığı maçta golü de bulunca kazandım havasına girdi ve belalısı Nobre de golünü atıp cezayı kesti. Maçta öylece sona erdi.

Galatasaray için sıkışık fikstür, eksik futbolcular filan bahane olamaz. Bugün ortaya konan oyun ilerisi için umut vermiyor. Özellikle defans anlamında çok büyük zafiyetlerimiz var. Cluj maçında defansın arkasına atılan her top kalemizde tehlikeli oldu. Bugün de Nduka'nın koşuları sıkıntı yarattı. Golü yediğimiz korner atışında da Nobre'yi kaçırmaları affedilir gibi değil. Nitekim kolay gol yemeye devam ediyoruz. Bununla birlikte kenardan gelen oyuncuların performansları da düşündürücüydü. Amrabat ve Aydın formayı kapma şansını ellerinin tersiyle ittiler. Forma savaşına yeniden Engin'in de katılacağını düşünürsek bu haliyle Amrabat'ın işi hayli zor. 

Elmander ve Engin'in takıma katılması oyunumuzu çok yukarıya taşıyacaktır. Özellikle kapanan rakibe karşı çok önemli iki koz olacaktır. 

2 Kasım 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e10


Takımımız 10. hafta mücadelesinde İBB'ye konuk oldu. Galatasaray için koşmadan kazandı dersek yanlış olmaz. Zorlu Şampiyonlar Ligi mücadelesi öncesi yıpranmadan maç kazanmak avantaj gibi görünse de  oyunumuzu olumsuz etkiliyor ve maç ritmi yakalamamıza mani oluyor. Bunun sıkıntısını daha önceki maçlarda da yaşadık. O yüzden ne oynanan oyundan ne de ortaya koyulan mücadeleden memnun olmadım. Bugün Galatasaray biraz iştahlı olsa maç 6'ya 7'ye giderdi. Şampiyonlar Ligi ile Süper Lig kalite açısından siyahla beyaz gibi. Şampiyonlar Ligi'nde oynanan oyun ve ortaya koyulan mücadele ne kadar üst düzeyse ligimizde oynanan oyun ve ortaya koyulan mücadele o kadar vasat. 

Bugün Belediye karşısında gösterdiğimiz mücadele Çarşamba günü oynayacağımız Cluj maçı için yetmez. Çarşamba günü Romanya'da çok daha fazlasını yapmak mecburiyetindeyiz. Cluj belki üst düzey bir takım değil ama bugünkü Belediye takımından en az 3 gömlek üstün. Romanya liginde orta sıralarda bulunan Cluj'un bile bir Süper Lig kulübümüzden 3 gömlek üstün olması aslında Türk futbolunun içler acısı halini görmek için yeterli. 

Antrenman maçından bile daha vasat bir mücadele olduğundan maçla ilgili değerlendirme yapmak da anlamsızlaşıyor. Galatasaray iyi oynamadı. Bunda skoru erken bulmasının ve rakibinin neredeyse hiç karşılık verememesinin önemli payı var kuşkusuz. Ancak Galatasaray defansı hala iyi sinyaller vermiyor. Bireysel hatalar çok fazla. Müdahalelerde uyumsuzluklar dikkat çekiyor. Sevindirici olan Eboue'nin kendini toparlaması ve yine eskiden olduğu gibi rakiplerine geçit vermemesi. Takım olarak büyük sıkıntılar yaşadığımız süreçte Yekta takım için büyük kazanç oldu. Melo ve Selçuk'un bekleneni veremediği şu ortamda orta sahada önemli işler yaptı. Bugünde iyi bir oyun çıkardı. Melo'nun formayı kapması zor görünüyor. Selçuk yavaş yavaş toparlanmaya başladı ama oyun içinde daha fazla sorumluluk alıp önceden olduğu gibi takımını yönlendirmesi şart. Çünkü Selçuk liderlik etmeyince takım, şuursuz ataklar yapan dağınık bir görüntü çiziyor. 

Kalite açısından bu kadar farklı maçlar oynamak takıma zarar veriyor. Bir türlü beklediğimiz mücadele gücüne ulaşamıyoruz. Bugün antrenman maçı kalitesinde maç oynayıp hafta içi üst düzey bir maça çıkmak dengemizi bozuyor. Bocalıyoruz. Maç ritmi yakalayamıyoruz. Bununla birlikte takımda konsantrasyon sorunu da ortaya çıkıyor. 

Umarım Cluj maçında gülen taraf biz oluruz ve Şampiyonlar Liginde gruptan çıkma umutlarımızı sürdürürüz. 

24 Ekim 2012

Şampiyonlar Liginde bir Aslan s1e3


Takımımız Şampiyonlar Ligi 3. maçında Cluj'u evinde ağırladı. Şansımız belki matematiksel olarak devam ediyor ancak oynanan futbol ümit vermekten çok uzak. Herkesin dilinde olan futbol şansı futboldan yana olanların yanındadır. Siz futbola ortam hazırlamazsanız futbol şansı hiçbir zaman yanınızda olmaz. Üç gündür Marmara'yı etkisi altına alan sağanak yağmur birden bire bastırmadı. Günlerdir Trakya'dan can alarak geliyorum diyordu. Ama stadın halinden gördüğümüz kadarıyla böylesi kritik bir maç öncesi hiçbir önlem alınmamış. Stadın üstünün kapatılmamış olmasına girmiyorum bile. Yönetim futbola ortam hazırlamazsa futbol şansı yanımızda olmaz. 

Gelelim teknik ekibe. Terim ve ekibi gerçekten çok formsuz. Özellikle son maçlarda oyuna yapılan müdahaleler bunun açık kanıtı. Gençlerbirliği maçında Eboue'nin çıkması oyunun kaderini değiştirdi ve Hamit'in hatalarıyla üst üste 2 gol yedik. Sonucunda da beraberliğe razı olduk. Bugün Cluj maçında da sahanın en çok mücadele eden ismi Hamit'in henüz devre bitmeden oyundan alınması çok kritik oyunun seyrini değiştiren taktik hatadır. Bu sezonun hiçbir şey vermeyen ismi Emre Çolak'ın sakatlanan Elmander'in yerine oyuna girmesiyse taraftar olarak benim umutlarımı bitiren hamle oldu. Son değişiklik ise zihnimin sınırlarını aştı. İçeriye isabetli top atmamız gereken maçta oyuna Sabri'nin girmesi hangi aklın ürünü anlayamadım. Çivi çiviyi söker diye oyuna alındı sanırım. Ben Engin maç eksiği var diye oynatılmıyor sanıyordum ama Engin'den daha fazla maç eksiği olan Sabri girince böyle olmadığını gördüm. Engin'in ölüsü Sabri+Emre'den daha iyi bir performans ortaya koyar. Yani teknik ekipte futbola ortam hazırlayamadı. 

Gelelim oyunculara. Takımın en formsuz ismi Selçuk İnan. Ortaya koyduğu futbola akıl sır erdirmek mümkün değil. Sahada varlığıyla yokluğu bir. Bırakın sorumluluk alıp top kullanmayı kaptırdığı topu bile kovalamıyor. Son anlarda takım gol için çırpınıyor kendisi ceza sahası dışında ölü noktada geziniyor. Sorunları olduğu ortada. Tatile mi gönderilir başka bir şey mi yapılır sorununu bilmediğimden bir şey diyemiyorum ama en kısa sürede sorunları çözülmeli. Bence sahanın en kötüsüydü. Bir diğeri Dany. Avrupa seviyesinde bir oyuncu değil. Bu noktada yine kendisine kızmamak lazım. Ujfalusi gibi kritik bir oyuncunun boşluğunu Cris gibi ağır bir oyuncuyla doldurmaya çalışan yönetimin suçudur. Cris'in adı gündeme geldiği gün yine buradan Cris'in takıma zarar vereceğini söylemiştik. Bir diğer formsuz isim Eboue. Tanıdığımız sevdiğimiz Eboue'nin çok uzağında. O kanattan gelişen rakip atakların tamamında rakip oyunculara orta şansı tanıdı. Hücuma katkısı yok denecek kadar azaldı. Ayağında top tutamaz oldu. Zaten alarm veren defans hattına birde kendisinin formsuzluğu eklenince gol üstüne gol yer olduk. Oyuncularda yönetim ve teknik ekibe ayak uydurdular. 

Göz göre göre gelen kritik yönetim hataları, teknik ekibin formsuzluğu, Selçuk'un sahadan silinmesi alınan neticelere ortam hazırladı. Siz futbola ortam hazırlarsanız futbol şansı yanınızda olur. Siz futbola ortam hazırlamazsanız penaltı vuruşu bile o çerçeveden içeri girmez. 

19 Ekim 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e8


Takımımız ligin 8. Haftasında Başkent ekibi Gençlerbirliği'ne konuk oldu. Maça durgun başlayan Galatasaray oyuna konsantre görünmedi. Yediği golde kendine gelmesine yetmedi ve devreyi 1-0 mağlup tamamladı. Terim, durgun ve isteksiz bir oyun ortaya koyan oyuncularını silkelemiş olacak ki, ikinci yarıda bambaşka bir oyuncu topluluğu vardı sahada. Kötü de oynasa mücadeleden hiç vazgeçmeyen Galatasaray ikinci yarıyla birlikte geri dönmüştü. Umut-Burak değişikliği de takıma olumlu yansımış ve beraberlik golü gecikmemişti. Elmander'in indirdiği topu iyi takip eden Umut, takımına beraberliği getiren isim olmuştu. Bu golden kısa bir süre sonra Elmander'in ceza sahası içinden yolladığı füze Ramazan'ın bakışları arasında ağlarla buluşmuş Galatasaray öne geçmişti. Her şey takımımızın lehine gelişirken Terim'in Eboue-Aydın değişikliği maçın seyrini yeniden Gençlerbirliği lehine çevirdi. O kanattan gelişen Gençlerbirliği ataklarıyla da üst üste 2 gol yiyip yeniden geriye düştük. Eğer Eboue'nin bir sakatlığı yoktusa Terim'in çok büyük bir taktik hata yaptığını söyleyebiliriz. Eboue, iyi bir maç çıkarmıyordu belki ama yinede aksayan defans içinde varlığı bile takım için çok önemliydi. Elbette yediğimiz golleri yalnızca bu değişikliğe bağlamak hata olur. Ujfalusi'nin sakatlığından bu yana defans kurgusunu bir türlü oturtamadık. Buna Hakan Balta'nın geçen seneki formunun çok uzağında olması da eklenince geçen sezon 18 maçta yediğimiz golü bu sezon 8 maçta yemiş olduk.

Geçen sezon yine 8.haftada Gaziantep maçıyla ayyuka çıkan defans krizini Terim, Ujfalusi'yi ortaya çekip, yanına da altyapıdan Semih'i monte ederek çözmüştü. Hatırlarsanız o haftaya kadar Ujfa defansın sağında Servet-Gökhan göbekte oynuyordu. Eboue ise sağ önde oynuyordu. Terim'in bir an önce bu defans krizini çözmesi gerek. Çünkü önümüzde çok kritik bir Cluj maçı var. Hakan Balta'nın alternatifinin Riera, Ujfalusi'nin alternatifinin de Cris olmadığını önceki maçlarda gördük. Yani şu an defansımız tam bir çıkmazın içinde. Terim'in işi hiç kolay olmayacak.

Aydın Yılmaz, Emre Çolak, Hakan Balta bu takımın oyuncuları olmadıklarını bilmem kaç bininci kez ispatladılar. Terim'in artık bu oyuncularda ısrar etmemesi lazım. Riera'yı kullanabilir alt yapıdan genç isimlere şans tanıyabilir ama artık oyuna Aydın Yılmaz'ın girmemesi lazım. Geçen sezon rotasyon filan diye kullandık ama artık vites büyütmüş, hedef büyütmüş bir takımız. Artık Aydın'dan, Çolak'tan medet ummamamız gerekiyor.

Ayrıca bu maçta Selçuk'u da çok aradı takım. Özellikle ilk yarıda kimse saha içi liderliğini üstlenmedi. Kimse sorumluluk almadı. Ancak ikinci yarı Hamit liderliği ele aldı ve takımını taşıdı. Buna rağmen kolay gol yememiz elimizi kolumuzu bağladı.

Cluj maçı içinde bizi bekleyen en önemli tehlike defans olarak görünüyor. Bununla birlikte şu anda ilerde en iyi anlaşan iki isim Elmander ve Umut olarak göze çarpıyor. Cluj maçına bu ikiliyle başlamakta yarar var. Selçuk'un da takımdaki yerini alacağını düşünürsek Cluj'u yeneceğimize inanıyorum. Yeter ki kolay gol yemeyelim.

13 Ekim 2012

MİLLİ MESAİ (TOKAT)


     Hollanda maçı bitimiyle, orta saha ve kadro tercihleriyle ilgili yapılan aşırı eleştiriler sonrası Abdullah Avcı'nın  Estonya karşısına da aynı düzenle çıkmasına iki sebepten ötürü şaşırmamıştım. Birincisi baskılar bizi yıldıramaz politikası, ikincisi ise Estonya'nın zayıf bir rakip olmasıydı. Zira Estonya maçında Mehmet Topal - Emre ikilisi sahada gerekenleri yapmaya yetmişti. Ama o gün Romanya maçı için tercihlerin değişeceğini düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Bu noktada hayal kırıklığına uğradığımı söylemek durumundayım. 

   Önceki yazımda belirtmiştim; hocanın kafasında Batı Avrupa tandanslı bir futbol anlayışı var. Hollanda ve Almanya Milli takımlarının benimsediği 4-2-3-1 dizilişini tercih ediyor diye. Şimdi bizim futbolumuzda çok büyük bir yanılgı var. Evet bir takımın oyun anlayışı çok belirgin ve net olmalı ama bu sahaya dizilişler öyle abartılacak kadar önemli şeyler değildir. Yeri gelir bir tek oyuncu için tüm dizilişi değiştirirsin. Ama oyun anlayışın baki kalır. Yani sistem bir oyun anlayışını doğurmaz oyuncuların doğru bölgelerde olması bu anlayışı getirir.

   Şimdi, bugün sahada olan ve olmayan oyuncularımıza bakacak olursak; Volkan, Hamit, Emre, M.Topal, Arda, Gökhan gibi Avrupa klasmanında en üstün bir alt düzeyinde sayılabilecek oyuncularından oluşan bir kadro hatta kenarda Nuri var ki, son haftalarda Liverpool'da o da ciddi süreler alıyor. Hepsi tanıdığımız bildiğimiz oyuncular tek tek pozisyonlarını belirtmeye gerek yok. Lakin, günün nispeten kıpırdanan iki ismi vardı Gökhan ve Emre ki bu kıpırdanmanın da ilk yirmi dakikayı geçmediğini söyleyebiliriz. Şu saydığımız oyuncularla böyle bir dizilişte istediğiniz futbolu oynamanız mümkün değil. Oyuncuları hiç değiştirmeden bile çok daha etkili bir milli takım kurabilirsiniz. Şu anda beklenen forma kavuşamamış olsa da Hamit, memleketin iki yönlü nadir orta saha oyuncularından biridir. Mehmet ve Emre'nin yanına alarak oluşturacağınız kademeli bir orta saha hem topa tamamen hakim olacaktır hemde Emre'nin üçüncü bölgeye girebilmesini sağlayacaktır. Bu orta sahayla kolay gol yeme sıkıntısını da bir derece aşabilirsiniz. Arda'yı da kanatlara çekerek hem markajdan kurtarabilir hem daha etkili bir şekilde ceza sahası içerisine toplu veya topsuz koşular yapmasını sağlayabilirsiniz.

Umut kariyerinin hiçbir bölümünde takımın golcüsü olarak yer almamıştır. Hamit gibi statik sayılabilecek bir oyuncuyu savunma arkası koşu yapmasını gerektiren bir pozisyonda oynatıp santrafora Umut'u almak nasıl bir tercih anlamış değilim. Sercan ise bu seviyenin oyuncusu olmamasının yanı sıra çok da bencil. Kolay bir pozisyonda ilk golü yedikten sonra şu hücum hattıyla golü bulmanız artık çok zordu zaten olmadı da.

Savunma ve kale için söylenebilecek birşey yok. Gökhan sezon başının aksine iki haftadır formda. Hasan Ali kalitesi yüksek olmasa da alternatifsiz duruyor. Ömer ve Semih ise çok tecrübesiz olduklarını fazlasıyla bel ediyorlar ama takımda tahammülü en çok onlar hak ediyorlar. 

Rıdvan Dilmen'in bugün devre arasında dikkatlerimizi çektiği müthiş bir nokta vardı. İki takımın yedek oyuncularının ikinci yarıya hazırlanış tarzları arasındaki fark... Sanırım bu tespitten sonra değişiklikler hakkında konuşmak yersiz olur.

Romanya hakkında söyleyebileceğim şey: Hiç öyle iyi bir takım falan değil. Kendimizi kandırmayalım. Adamların forveti Stancu... Galatasaray'a transferi sebebiyle dalga geçilen Stancu. Stoperleri Tamas. Ömer Erdoğan'ın Galatasaray kariyerini bitiren adam. İddia ediyorum oyuncu kaliteleri Orduspor'un üstünde değil. Torje ve Razvan hariç kaliteli diyebileceğimiz oyuncuları yok. 

Peki neden Kazanamadık ? Birincisi biz ne zaman disiplinli savunma yapan bir takımı çözebildik ki ? Ve ne zaman topun arkasında kalarak bir maçtan istediğimiz sonucu alabildik? İkincisi maç boyu topun arkasında kalacağını bildiğin bir takıma karşı şu düzenle ( Oyuncularla değil ) gol bulabilecek bir takım var mıdır?

Ayrıca son iki yılda, birlikte veya ayrı yetmişin üzerinde gol atımş ikilinin, 8 maçtır aynı anda sahada hiç olamamaları ve birinin neredeyse hiç tercih edilmemiş olması, ve ikisinin birden son anda sakatlanmaları ne kadar ironik değil mi ? YEMEDİK...

Brezilya Rüyası


Milli takımımız gruptaki en önemli rakibine kendi evinde mağlup oldu. 3-0 kazandığımız Estonya maçının ardından bu oyun anlayışıyla Romanya ve Macaristan'ı yenemeyeceğimizi yazdığımda Selçuk İnan oynamadığı için böyle konuşmakla yani takımcılık yapmakla suçlanmıştım. Aslında sorunun Selçuk İnan meselesinden çok daha fazlası olduğunu anlatmaya çalışsam da kimseyi ikna edememiştim. Çünkü 10 kişilik Estonya'yı 3-0 yenmiş Brezilya'ya giden yolu yarılamıştık ve Emre Belözoğlu gibi coşkuluyduk. 

Eğer Milli takım teknik direktörlüğü gibi önemli bir görevdeyseniz galip gelirken de hatalarınızı eksiklerinizi görebilmelisiniz. Aklınızdaki oyun şablonuyla takımdan istediğiniz verimi alamıyorsanız yeni arayışlara girersiniz. Eğer 4-2-3-1 şablonunda ısrar edecekseniz oyuncuları da ona göre seçersiniz. Mesela Hamit bu şablonun sağında oynayabilecek tipte bir oyuncu değil. Sercan yetenekli ama henüz Milli Takımda 11 oynayacak olgunlukta değil. Umut bu şablonda tek forvet oynayabilecek tipte bir oyuncu değil. Selçuk İnan, Nuri Şahin varken hayatının hiçbir döneminde istikrar sağlayamamış Mehmet Topal bu oyun anlayışında etkili olabilecek oyuncu değil. Kısacası oyun şablonumuz yanlış. Böyle olunca da hiçbir oyuncumuzdan beklediğimiz verimi alamıyoruz. 

Oyuna müdahaleler oynadığımız 3 resmi maçta da yanlış ve zamansız. İşler ters gittiğinde düzelsin diye beklemezsiniz müdahale eder düzeltirsiniz. Özellikle geriye düştükten sonra Mehmet Topal'ı oyunda tutmanın izahı yoktur. Nuri Şahin gibi üst düzey bir oyuncuyu geride götürdüğünüz mücadelede 80 dakika kenarda oturtamazsınız. Mevlüt'ü kurtarıcı olarak oyuna almazsınız. Yanlış yerde oynatıldığı için etkisiz olan oyuncuların verimliliğini artırmak için çeşitli diziliş varyasyonları uygularsınız. 

Emre gibi oyuncuların peşine takılıp Milli Takım içinde kamplaşmalara çanak tutamazsınız. Birine öz evlat diğerine üvey evlat muamelesi yapamazsınız. Herkese eşit mesafede olmak zorundasınız. 

Kısacası Abdullah Avcı, adam yönetiminde başarısız, taktik anlayışta başarısız, mental hazırlıkta başarısız, oyuna müdahalede başarısız, oyunu okumada başarısız. Milli Takım alt kategorileri ve İBB takımında gösterdiği performans ve istikrarla takdirimi toplayan, bir zamanlar futbol bilgisine çok inandığım Avcı, benim için tam bir hayal kırıklığıdır. 

Ne zaman başarılı oluruz derseniz, yukarıdan aşağıya Türk futbolunu esir almış bulunan Demirören-Gümüşdağ-Avcı-Belözoğlu zihniyeti futboldan elini çektiğinde derim. 

12 Ekim 2012

SERBEST VURUŞ


Sizlerden gelen yazıları paylaşacağımız Serbest Vuruş köşesine bu hafta bloğumuzun değerli takipçilerinden Ali Suna'nın gönderdiği, Kocaman Veda başlıklı yazısını yayınlayarak başlıyoruz. Kendisine yazısını bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. 

                                       KOCAMAN VEDA
8 yılını Fenerbahçe’ye vermiş bir kaptanın böyle veda ediyor olması sadece Fenerbahçe taraftarlarını değil, futbola gönül veren herkesi  üzdüğünü düşünüyorum. Türkiye’de futbol oynamış en iyi yabancı oyunculardan biri olan  Alex De Souza, bu hafta hem Fenerbahçe’den hem de Türkiye’den ayrılıyor. Alex mi haklı? Kocaman mı haklı? tartışmasına girmeye gerek yok. Bundan sonra ne olacak ona bakmalıyız. Ama önümüze bakmadan önce de Fenerbahçe’nin neden Alex’siz bırakıldığını irdelememiz gerek. Aykut Kocaman bu takımın başına geçtiği (teknik direktör olarak) günden beri kafasında bir sistem vardı ve bunu bir gün Fenerbahçe’ye mutlaka uygulayacaktı. Kocaman’ın kafasındaki Alex’siz bu sistemi, 2 maçtır net bir şekilde görebiliyoruz.  Sadece 2 maç değil aslında Aykut Kocaman bu sistemi çok defa denedi. Bu sistem yüzünden çok da maç kaybetti. Buna rağmen aynı hataları ısrarla tekrar etti. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama Mart ayında Kadıköy’de oynadığımız Galatasaray mücadelesinde skor avantajını  yakalayan ve gümbür gümbür oynayan takımı yaptığı değişikliklerle bir anda tersine çevirmiş ve beraberliğe razı etmişti. Bu maçtan önce ve sonrada benzer hatayı defalarca tekrarlamış takım ya zoraki galip gelmiş ya puan kaybetmişti. En yakın örneği Marsilya maçı. Her şey bizim lehimize giderken bir anda Aykut Kocaman devreye girmiş ve oyunu Marsilya lehine çevirmişti. Ben yaptığı bütün bu hamlelerin skoru koruma düşüncesinden çok kafasındaki Alex’siz sisteme takımı alıştırma düşüncesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Alex’in de ayrılmasıyla 3 yıldır kafasında kurduğu oyunu 90 dakika oynatma şansı yakaladı. Kafasındaki bu 3 ön liberolu sistemle belki Türkiye’de başarılı olabilir ama Avrupa arenasında başarılı olabilmesi mümkün değil.
Şu an takım iyi gidiyor deniyor, neye göre iyi gidiyor? Son maçta 3 atmış hem de Beşiktaş’a, ohh büyüksün Aykut Hoca. Avrupa’da Mönchengladbach’a 4 atmışsın hem de deplasmanda vay be... Peki BJK maçında biz Fenerbahçe taraftarları neden 1 kg çekirdek yiyip bitirdik. Evet takımımız  galibiyetler alıyor ama bu bizi yanıltmasın. Kimse kusura bakmasın Aykut Kocaman teknik direktör olarak Fenerbahçe’ye hiçbir şey vermedi. Bundan sonrada verebileceğine inanmıyorum. BJK maçında Gökhan Gönül’ün ekstra performansı olmasa şu an dibe vurmuştu belki Aykut Kocaman. Kompleksleri yüzünden önce Emre'yi şimdi de Alex'i gönderdi.
Son olarak BJK maçında bir Fenerbahçe Aşığı olarak utandığımı belirtmek istiyorum. Rakip 10 kişi kalmış, maç 3-0 olmuş, kendi sahandasın ve senin yanında gencecik bir yıldız oturuyor. Ama sen onu bu dakikadan sonra bile oyuna alacak cesareti gösteremiyorsun. Recep’i o maçta oyuna alıp oynatmayacaksın da hangi maçta oynatacaksın çok merak ediyorum. Keşke maçı izlemeseydim dedim. Dakika 80 olmuş rakip takımda 19 yaşında Hasan Türk diye gencecik bir futbolcu oynuyor. Üstüne üstlük bir şutu da direkten dönüyor yetmiyor defansına yardım edip kritik müdahalelerde bulunuyor. Bizim çok şey beklediğimiz genç oyuncumuz Recep  ise kenarda maçı izliyor. Aykut Kocaman son değişiklik hakkını da Selçuk’tan yana kullanarak, hepimizin Kocaman umutlarını Kocaman utanca çeviriyor. 

                                                                       ALİ SUNA
                                                                            ( TARAFSIZ-MERT-AÇIKSÖZLÜ )

Serbest Vuruş






Eskiden beri Blogu takip edenler bilirler. Biz bu işe 2009 senesinde biri Fenerbahçeli, biri Galatasaraylı iki arkadaş olarak giriştik. Ama zaman içerisinde Fatih'in özel işleri nedeniyle bloğa zaman ayıramaması ve gelip giden yazar arkadaşlarımın istikrar sağlayamaması sonucunda  iki Galatasaray'lı olan Hermes ve ben kaldık. İddaa konulu yazılarında yaptığı geyiklerle dikkat çeken Hermes'in maç analizlerine de başlaması, bizi bir anda Galatasaray merkezli bir blog haline getirdi ki bu çok da istediğimiz bir durum değildi. Ama 3 Temmuz sürecininin başından bu yana her ne kadar bu işe sağ duyulu olarak yaklaşmaya çalışsak da bir noktadan sonra diğer kulüp taraftarlarıyla aramıza mesafe koymak zorunda kaldık. Ve Benim yazdığım futbol ve futbolcu hikayeleri, Hermes'in İddaa konulu yazıları ve anketler dışında  diğer kulüpler hakkında pek bir paylaşım yapamaz duruma geldik. Futbol dışı gündemden uzaklaşmak, artık sadece futbol konuşabilmek arzusuyla bloğumuza rengi fark etmeksizin tutkusu futbol olan yazarlar aramaya koyulduk.

Bununla birlikte bloğu daha katılımcı hale getirmek için Serbest Vuruş isimli taraflı tarafsız herkesin sporla alakalı görüşlerini yayınlayacağımız bir köşe oluşturduk.

Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse; Dünya'da veya Türkiye'de güncel olan veya olmayan her tarz ve formattaki spor yazılarınızı bu köşeden paylaşmak niyetindeyiz. Böylece hangi takım taraftarı olursa olsun hangi görüşten olursa olsun, siz değerli sporseverlerin fikirlerini, söylemek istediklerini, görüşlerini paylaşmış olacağız. Bazı arkadaşlarımız belki de tarzıyla fark yaratıp blogumuzun  yıldızı olabilecek :)) Şaka bir yana tıpkı hayatta olması gerektiği gibi blogta da daha paylaşımcı bir ortam oluşturmak derdindeyiz. Bizlere bu yolda yazılarınızı bizimle paylaşarak destek olacağınıza inanıyoruz. Kısa uzun fark etmeksizin sporla alakalı görüşlerinizi aşağıdaki mail adreslerine yollarsanız bizde serbest vuruş köşesinde sizin isminizle paylaşmaktan onur duyarız.

Yazılarınızı:  unalburak-10@hotmail.com , ubs_17@hotmail.com , ve hakanbuyukcakir@gmail.com adreslerinden e-mail youyla veya Facebook adresimizden bize ulaştırabilirsiniz.

6 Ekim 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e7


Takımımız zor günlerden geçerken en son söyleyeceğim şeyi en başta söylemek istiyorum: hiçbirimiz unutmamalıyız ki; ''Galatasaray Yerde Kalmaz...'' 

Takımımız 7. Hafta mücadelesinde Eskişehirspor'u evinde konuk etti. Mücadeleye yine tutuk başlayan Galatasaray, ilk yarı boyunca pozisyona girmekte zorlandı. Hatta akılda kalan tek pozisyon yok desek yanlış olmaz. Eskişehir ekibi deplasman olmasınında etkisiyle topu rakibin kullanmasına izin verdi. Bulduğu kontrataklarla etkili olmaya çalıştı. Tello'nun defansın arkasına attığı toplarla birkaç tehlikeli pozisyon yakalasa da Galatasaraylı oyuncular savuşturmayı başardı. 

İkinci yarıda benzer tempoda başladı. Amrabat'ın oyuna girmesiyle biraz kıpırdanan Galatasaray, bulduğu ilk pozisyonu Burak'la gole çevirmeyi başardı. Bu dakikadan sonra rakibinde risk almaya başlamasıyla Galatasaray pozisyonlar bulmaya başladı. Özellikle Umut'un çıkıp Yekta'nın girmesiyle 4-3-3 düzenine geçen Galatasaray, daha etkili oynamaya başladı. Amrabat, Selçuk ve Burak'la pozisyonlar bulmamıza rağmen ikinci golü bulamadık. Son dakikalarda Selçuk ve Cris'in zincirleme hatalarıyla gelen golle de beraberliğe razı olduk. 

Alınabilecek bir galibiyet belki moralleri düzeltecekti ama oynanan oyun yine kimseyi tatmin etmemiş olacaktı.  Umut-Burak ikilisiyle 4-4-2 oyun düzeninde başarılı olamayacağımızı haftalardır ısrarla vurguluyorum. Umut Burak ikilisi sahada olmasın demiyorum ama bu ikiliyle sahadayken 4-4-2 ısrarını anlamıyorum. Önde bu ikili varken hem çok pozisyon veriyoruz hemde pozisyona giremiyoruz. 80. dakikada Yekta'nın girmesiyle 4-3-3'e döndük ve maç boyu girdiğimiz pozisyondan daha çok pozisyona girdik. Bireysel hatadan yediğimiz gol aldatmasın kimseyi. 4-4-2'nin temel taşı Elmander olmadan 4-4-2 oynamaya çalıştıkça puan kaybediyoruz. Özellikle Elmander'in olmadığı maçlarda 4-3-3 gibi varyasyonları uygularsak bütün oyuncuların performansını artırabiliriz. Ummut-Burak ikilisi önde oynadığında top rakip yarı sahada kalmıyor. İkisi de sırtı dönük top alabilen top saklayabilen takımı o bölgede tutup orta sahayı hücuma dahil etmeyi becerebilen tipte oyuncular değil. Topun o bölgede kalmaması orta sahamızın da hücuma katılmasını engellediği gibi rakibin çok pozisyon bulmasına ve defansımızın eksik yakalanmasına da neden oluyor. Selçuk-Melo ikilisi de bu yüzden çok pasif kalıyor. Takım olarak ayağa kalkmamız ve yeniden keyif veren bir takım olabilmemiz için ya Elmander'in dönmesi yada Elmander'in olmadığı maçlarda Terim'in 4-4-2 ısrarından vazgeçmesi gerekiyor. 

Cris gibi ağır bir defans oyuncusunun neden hala forma bulduğunu anlamakta güç. Dany ve Semih'in iyi bir ikili olduğunu düşünüyorum. Eğer bu oyuncu tipleriyle 4-4-2 oynamaya çalışma ısrarından vazgeçersek onların performansı da artacaktır. Yani çok pozisyon vermemizin nedenini defansa bağlamak haksızlık olur. Galatasaray takım olarak kötü oynuyor. Bence bunun en önemli sebebi de tekrar tekrar söylüyorum; mevcut oyuncu tiplerinin 4-4-2 dizilişine uygun olmamasıdır. Eğer Terim bunu görmemekte ısrar edecekse, Elmander'in bir an önce iyileşip takıma dönmesi ve bir daha sakatlanmaması için dua etmekten başka yapacak bir şeyimiz kalmıyor. 

Muslera için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bu ligin çok üstünde bir kaleci. Yaşının da genç olduğunu düşünürsek maalesef elimizde tutabilmemiz zor görünüyor. Geldiği ilk sezonda Galatasaray kulübünde iz bırakanlar arasına girmeyi başardı. Umarım hep takımımızda kalır ve daha nice kupaları bu forma altında kaldırır. 

3 Ekim 2012

Avrupa'da bir Aslan 2


   Şampiyonlar Ligi grup mücadelesi 2. maçımızda Braga ile Ali Sami Yen Spor Kompleksinde karşı karşıya geldik. Maça tutuk başlayan ekibimiz pozisyon bulmakta zorlandı. Birkaç kanat organizasyonu dışında pozisyon yakalayamadık. Umut-Burak ikilisinin ileri uçta çakılı oynaması bunun en önemli sebebiydi. 4-4-2 için Elmander'in hayati önemini bir kez daha görmüş olduk. Umut-Burak yan yana oynadığında etkili olmakta zorlanıyoruz. Elmander'in bitiriciliği Umut veya Burak kadar yüksek değil ama onun oyunu hem Selçuk-Melo ikilisinin hemde yanında oynayan forvet oyuncusunun performansını yukarıya taşıyor. Bununla birlikte bir diğer önemli eksiğimiz Engin Baytar. Kısacası gümbür gümbür oynayan şampiyon takımın kimyası üç oyuncunun yokluğuyla alt üst oldu. Oyuncu kalitelerine tek tek bakıldığında Elmander-Necati-Engin, Umut-Burak-Amrabat'tan daha mı kaliteli? Değil ama mevcut kadrodaki oyuncu tipleri için tamamlayıcı nitelikte oyuncular. 

   Geçen sezon ve bu sezon başındaki oyun ve üretkenlikle şu andaki oyun ve üretkenlik arasında dağlar kadar fark var. Sistem aynı, hoca aynı olduğuna göre bu kadar büyük bir fark nasıl oluştu? Ne değişti? İrdelememiz gereken bu. En basitinden sezona müthiş başlayan Umut ne oldu da birkaç hafta içinde topla bile buluşamaz hale geldi? Ona boş alan yaratan, topun rakip sahada kalmasını sağlayan, orta alana kadar yaklaşarak top alan Elmander'in yokluğu, aynı şekilde hırsı, yaratıcılığı, top tutma, adam eksiltme becerisiyle Engin'in yokluğu, bunlara lider özellikleri ve tecrübeleriyle Ujfalusi ve Hamit'in yoklukları da eklenince ortaya takım olma hüviyetini kaybetmiş bir oyuncu topluluğu çıktı. Oysa bizim en önemli özelliğimiz takım olmamızdı. İskelet kadro bozulunca takım olarak düşüşe geçtik. Tabiri caizse çakıldık. Çünkü Hamit-Ujfa-Elmander-Engin'in olmadığı kadro 4-4-2 oynayabilecek nitelikte değil. Bu oyuncuların yokluğunda 4-4-2 sisteminde daha fazla ısrar etmememiz takım için daha yararlı olacaktır. 4-3-3 veya 4-1-4-1 düzeninde oynayabiliriz. Şu ortamda orta sahayı üçlememiz takımı toparlayacaktır. Böylece Selçuk ve Melo ikilisinin oyunna katkısı da yeniden artacaktır.  Mevcut kadromuzun 4-4-2 sistemi için uygun nitelikte olmadığını görmemiz gerek. Hamit ve Elmander hazır olduğunda tekrar 4-4-2 yi tercih edebiliriz. 

   Çok önemli bir üç puan kaybettik. Ama gerekli dersleri çıkardığımız takdirde önümüzün açık olduğunu düşünüyorum. Mevcut kadroya göre alternatif sistemler geliştirir ve uygularsak kimsenin yokluğunu aramayız. Ancak 4-4-2 sisteminin kilit oyuncuları olmadığında 4-4-2 düzeninde ısrar edersek hüsrana uğramaya devam ederiz. Çok uzun maratonun henüz başındayız. Hiçbir şey kaybetmiş değiliz. Kimin hangi düzende nasıl bir performans vereceğini görmüş olduk. Selçuk'un performansındaki düşüşü de buna bağlıyorum. Şu dönemde özgüvenini de kaybetmeye başladı. Daha fazla sorumluluk alıp daha fazla top kullanması lazım. 

   Birde kim ne derse desin 52000 kişilik yeni stadımız, 20000 kişilik Ali Sami Yen'in atmosferini aratıyor. Taraftar gruplarının kale arkalarına geçmeleri bunun en büyük sebebi. Bununla birlikte stadın büyüklüğü taraftarın organize olmasına mani oluyor. Bunlar bir tarafa golü yedikten sonra pısıyoruz. Bu da zaten morali bozulan takıma olumsuz yansıyor. Doğu ve Batı tribünlerine birilerinin el atması ve organize etmesi şart. Şu ortamda stadın atmosferini takımımız lehine kullanamıyoruz. Kale arkalarının çabaları yetersiz kalıyor. 

28 Eylül 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e6


Yol kazası. Yazı dizisi yazıyor olmasaydım bugünkü yazımın başlığı bu olurdu. Takımımız şampiyonluk yolunda ilerlerken zorlu maratonda bu tip kazalar yaşayacaktır. Ancak rehavet konsantrasyon eksikliği ile birleşince hiç alışmadığımız bir Galatasaray seyrettik. Bizi üzende skordan çok ortaya konan/konmayan mücadele oldu. Alıştığımız Galatasaray mağlup olduğunda da keyif veren sonuna kadar mücadele eden bir takımdı. Hafta içi çıkacağımız Şampiyonlar Ligi mücadelesi filan bizim için bahane olmamalı. Her maçı aynı konsantrasyon aynı tempoyla oynayabilmeliyiz. Avrupa takımı olmak, üst düzey takım olmak bunu gerektirir. 

Takımın lideri Selçuk bile tutuk ve isteksiz bir oyun ortaya koyunca mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Neredeyse Elmander dışında kendinde olan oyuncu yoktu. Onu da Terim 60'tan sonra oyundan aldı. Elmander oyunda kalsa daha iyi olurdu belki ama takım olarak isteksiz olunca pek fazla bir şey değişmezdi diye tahmin ediyorum. Onun dışında Cris'in performansı hayal kırıklığıydı. Defansı önde kuran bir takım olduğumuzdan Cris gibi ağır oyuncular sistemimize uyan tipte oyuncular değil. Özellikle hızlı oyunculara sahip Braga ve Cluj takımlarına karşı başımıza çok iş açabilir. Bunu Orduspor'un 2. golünde daha net gördük. Amrabat'ın defansa hiç katkı vermemesi özellikle Hakan Balta'nın önünde oynadığı bölümlerde takımı çok zor durumlara düşürdü. Aydın'la kanat değiştirip Eboue'nin önüne geçince biraz dengeledik. Eğer Amrabat Galatasaray'da kalmak ve devamlı forma bulmak istiyorsa defansa katkı vermek zorunda. Defansa katkı vermeden hiçbir zaman üst düzey bir oyuncu olunamayacağını aklına sokması gerek. 

Selçuk'un tutuk olduğu bir maçta Hamit gibi lider özellikli hırslı bir oyuncumuzun maçın henüz başında sakatlanması takımı olumsuz etkiledi. Önceki iki haftada alınan rahat galibiyetler sonrası dikkat çektiğimiz rehavet tehlikesi maalesef gerçek oldu ve Ordu'da üç puan bıraktık. Takım olarak kazanma arzusundan yoksunduk. Nihayetinde daha çok isteyen daha iyi mücadele eden kazandı. 

Yolun başında gelen bu tip tokat niteliğindeki mağlubiyetler iyidir. Üst üste rahat kazanılan Antalya ve Akhisar galibiyetlerinin yarattığı rehavetin bedelini ödedik. Maçları rüya takımların değil, mücadele edenlerin kazandığını görmemiz açısından iyi oldu. Maçlar sahada kazanılıyor rüya takımda olsanız mücadele etmeden kazanamazsınız. 

Elmander dışında takım olarak isteksiz oynadığımızdan her maçın ardından yaptığım oyuncu performans değerlendirmelerini yapmayacağım. 

Bu maçı unutup Braga maçına konsantre olmalıyız diyeceğim ama zaten hepsinin aklı o maçtaydı. Umarım herkes bu maçtan gereken dersi çıkarır. Avrupa maçları, zorlu fikstür, hakemler filan Galatasaray kulübü oyuncularının bahanesi olamaz.