6 Şubat 2010

Sonuç Normal !!!


Galatasaray Taraftarı'nın vizyona girmesini beklediği, bir gerilim filmi gibiydi bu günkü maç. Hani film boyunca gerileceğinizi bilirsiniz ama kendinizi izlemekten alıkoyamazsınız; Aynen öyleydi. Tanıtımları, gösterime girmesine daha aylar varken başlayan ve gerilimin dozajını hergün arttıran bir film.

Galatasaray için Kabus Kadıköyde Fenerbahçe'ye 3-1 kaybettikleri maçın henüz ilk dakikalarında, Eski Galatasaray'lı Emre Belözoğlunun stadı dolduran taraftarlara, "Bakın ben nekadar hırslıyım. Hadi beni bağrınıza basın" dercesine, bana kalırsa Sabri'nin Sami Yen'de yaptığı sevimsiz hareketlerden daha masum olmayan bir şekilde, oyuncular sahadaki yerlerini bile almamışken Milan Baros'a yaptığı faul ve Baros'un ayağının kırılmasıyla başlıyor.

Akabindeki döneme denk gelen Nonda'nın Form düşüklüğü ve Arda'nın santrforda oynadığı Bursa maçı (Hayal kırıklığı) .Santrafor yokluğunda Kewell'ın "Ben heryerde oynarım abi" kıvamındaki futbolu ve ilk yarıya sığdırdığı dokuz gol.

Devre arasına denk gelen (getirilen) Türkiye kupası karşılaşmalarında Kewell'da sakatlanınca alternatifsiz kalan Nonda'nın yanına mantıklı ve falş bir transfer:Jo ve iki buçuk yıldır bekleneni veremeyen (sakatlıktan kurtulamayan)Linderoth'un kontrat'ının feshedilişi.

Öncesinde Neil'ın transferi ve Yabancı hakkının dolması.

Buraya kadar herşey normal. Kritik nokta ise bundan sonrası. Rijjkaard'ın Barca'dan öğrencisi Giovanni Dos Santos transferi. Belli ki Rijkaard çok istedi. Lakin Galatasaray için; Hangi bölgede transfer ihtiyacı yok diye bir soru sorulsa; İlk verilecek cevap sol kanat olur. Dos Santos'un gelişiyle Nonda'nın kontratının fesh edilişi, Sarı Kırmızı'lılar için santrafor bölgesinde lig için sadece Jo'ya sahib olduklarını; Athletico Madrid maçları için ise hiç kimseye sahip olmadıklarını gösteriyordu. Demek ki Galatasaray bu sene Avrupa'yı düşünmüyordu. Lig Şampiyonu olmak herşeyden önemliydi. Bu açıdan bakıldığında sıkıntılı geçecek bu bir,birbuçuk aylık süre Galatasary için pek de sorun olmayacaktı. Nitekim ilk iki hafta, itekaka da olsa Galatasaray'ın istediği gibi geçti.

Türkiye Kupasında Jo'nun sakatlanması ise, gösterimi yaklaşan fimin son fragmanı gibiydi. Gerilim Hat safhadaydı.
Galatasaray artık ligde de santraforsuz kalmıştı. Ben dahil bir çok Galatasaray taraftarı için Kayserispor maçı sadece kazanılsın ve geride kalsın maçıydı ki, kazanılması ihtimali de pek fazla değildi. Beklenildiği gibi de oldu. Kayseri'de son üç sezonun senaryosu değişmedi.Arda maça santrafor olarak başladı.Yine beklendiği gibi etkili olamadı.

Anlamadığım nokta, madem santraforda o mevkinin oyuncusu olmayan bir adam oynayacak. Bu isim neden bu takımın en etkili adamı. Ardayı o bölgeye almak, Arda'yı da Galatasaray'ın hücum etkinliğini de durdurmaktan başka birşey değildir. Ayrıca ben Dos Santos denen çocuğun (4 aylığına Türkiye'ye gelmiş biri için, kimse bana uyum süresinden bahsetmesin!)85 dakika boyunca ayağına aldığı her topu ezişini izlemek zorunda mıyım ? Emra Çolak'ın oyuna girişiyle birlikte sol kanada daha yakın oynayan Arda'ın üç net gol pozisyonunun yaratıcısı olması da hiç şaşırtıcı değil. Zira biz bu çocuğun neler yapabileceğini çok iyi biliyoruz. (Bahsetmek istediğim Emre Çolak'ın futbolu değil)

Maç için bahsetmeye değer birkaç isim;

Mehmet Topal : 2008 Haziran'ında kaldı malesef. Savunma anlamında çok eleştiremem lakin ayağına aldığı birtopu kullanması neredeyse beş saniye sürüyor. Ayağına aldığı her top Galatasaray aleyhine bir pozisyon belirtisi.

Caner Erkin : Geldiği günden beri önde oynaması gerektiğini söylediğimiz ve o mevkide oynatıldığında bizi yanıltmayan Caner, Hakan Balta'nın yokluğunda yine savunmanın solundayı. Dos Santosun verimsizliğinden midir nedir? Caner bütün hücumlarda topu rakibe verdi. Takımın santraforu Hakan Şükür'müş gibi her aldığı topun dibine girerek orta yaptı. Hiçbir ortası da yerini bulmadı ya neyse (Son yazdıklarım Uğur için de geçerli) Ayrıca Caner bugün ayağına aldığı hiçbir topu paylaşmak istemedi. Maçın bir bölümünde saol kanada gelen Keita'nın el kol hareketleriye sersenişi de durumun vehametini anlatmaya yetti.

Luca Neil : Eğer Takımdan bir iyi seçmek gerekirse bu Neil'di. Beklenenin aksine kadar şu ana kadar bir Popscu tadı vermedi. Top ayağına yakışıyor ama çok iyi oyun kuramıyor kanımca. En azından şu ana kadar iyi bir oyunkurucu izlenimi bırakmadı bende. Lakin onbeş yıllık İngiltere tecrrübesi neticesinde, futbolun pozisyon oyunu olduğunu gayet iyi biliyor ve iyi pozisyon alıyor.

Emre Güngör: Yıllar sonra birkaç maç sakatlanmadan oynadı. Aman Nazar değmesin.



Vel Hasıl-ı Kelam Galatasaray Taraftarı bugün mutlu sonla bitmeyen bir Gerilim Filmi izledi.



İyi Haber : Haftaya Ankaraspor haftası :) yani üç puan cepte. (Belirli gün ve haftalar: Ankaraspor Haftası'nda takımlara beleş üç puan verilir. Takımlar o hafta futbol oynamazlar)

Kötü haber ise : Serinin devamı ilerleyen Haftalarda İnönü ve Eskişehir'de.

En azından devam filmlerinin mutlu sonla bitmesi dileğiyle.


2 Şubat 2010

BEŞİKTAŞ'IN SAHİBİ KİM

Uzun zaman sonra ilk defa yazıyorum. Açıkçası yeniden yazıp yazmama konusunda da emin değildim. Ancak bu gün futbol bloglarında rutin turumu atarken, eksibesiktas.blogspot.com daki Beşiktaş taraftarının çağrısını gördüm. Her ne kadar Galatasaray taraftarı olsam da bu çağrıya kayıtsız kalamazdım.

Bir sporsever olarak Beşiktaş taraftarının içinde bulunduğu durum beni gerçekten çok rahatsız ediyor.

Kulübün başına geldiği anda "Gideceğim gün paramı alır giderim" diyerek kulübü ipotekleyen; Aynı parayı sanki hiybe ediyormuş gibi çarçur eden; İki yıldır istisnasız her maçta duyduğumuz "Yeter Yıldırım Demirören" tezahuratlarına aldırmayıp istifa etmeden yola devam eden; Bu süreçte bulunduğu konuma bakmadan taraftarla ağız dalaşına giren; Bundan daha öte kendini eleştiren taraftarları kastederek tirübünleri temizleyeceğiz diyebilen; Ve hiç bir şey olmamş gibi utanmadan tekrar aday olan Yıldırım Demirören sürpriz olmayan bir şekilde yeniden başkan seçildi.

Neden mi ?

Çünkü Büyük Başkan Yıldırım Demirören'in dediği gibi Beşiktaş'ın gerçek sahibi yirmibin kongre üyesidir.

Yani Beşiktaş'ın gerçek sahibi; Hayatında hiç eski açıkta maç izlememiş, bilet kuyruğuna girmemiş, maçtan iki saat önce stada girip takımın ısınmak için sahaya çıkmasını beklememiş insanlardır. Beşiktaş'ın gerçek saipleri kulübe gönülden bağlı olan; Beşiktaşın çıkarlarını herşeyin önünde tutan taraftarar değil. Birbirleriyle ciddi ticari bağlantıları olan ve bu doğrultuda kongre üyesi olarak çok büyük avantaj kazanacak İş Adamlarıdır. Hal böyle olunca da Yıldırım Demirören'in yeniden başkan seçilmesi büyük bir talihsizilik olsa da sürpriz değildir.

Biz çocukken Süleyman Seba başkanıydı Beşiktaş'ın. Beşiktaş'ın ta kendisiydi aslında Seba. Beşiktaş ruhu ne ise işte o vücut bulmuştu seba da. Zaten eski kaptanıymış Beşiktaş'ın. Herkes saygı duyardı ona. Saygıyı hak ederdi çünkü. Beşiktaş kadar saygındı. Beşiktaş'a yakışacak kadar beyefendiydi. Hep o kalacak sanırdım Beşiktaş'ın başında. Bir gün Seba'nın yerine genç bir çocuk geldi. Vizyonu sağlam, façası yerinde bir adam. Toy görünüşüne rağmen karizması ve sağlam duruşuyla, Aziz Yıldırım ve Özhan Canaydın'ın da saygısını kazanmış hatta abi kardeş atmosferi oluşturarak İstanbul'un bu ezeli rakiplerinin, aynı zamanda ezeli dostlar olduğunu gözler önüne sermişti. Bilgili'nin döneminde, yıllardır taraftarın da dediği gibi "yenilsen de yensen de" tadında maçlar çıkaran Beşiktaş futbol takımı, önünde durulamaz bir futbol fırtınası haline gelmişti. Kara Karakartallar 100. yılında bütün önemli rakiplerini içerde dışarda yenerek muhteşem bir şampiyonluk yaşamışlardı.

Ne olduysa bir sene sonra oldu. 2003-2004 sezonunda işler bir anda kötüye gidince taraftarla arası açılan Bilgili onurlu bir adamın yapması gerekeni yaptı ve istifa etti. Ve yerine Erdoğan Demirören'in mahdumu Yıldırım Demirören geldi. Gerisi malumunuz.

Aslına bakarsanız bir Galatasaray taraftarı olarak Beşiktaş'ın sportif başarısızlığı beni ilgilendirmiyor. Belki de Beşiktaş taraftarı ile kesiştiğimiz noktada burasıdır. Zira Süleyman Seba döneminde deBeşiktaş'ın yıllarca şampiyon olamadığını hatırlıyorum.

Ben Yıldırım Demirören'in kulübün saygınlığına zarar verdiğini düşünüyorum. Geldiği günden beri Beşiktaş'ın üzerine oyunla oyanıyor, Ligi 2 büyükten ibaret hale getirecekler diye diye Beşiktaş'ı Küçük Fenerbahçe yapan, Bu adam, bu lumpen yönetim tarzı beni rahatsız ediyor.

Taraftarın neredeyse tamamının nefret ettiği bir adam tekrar başkan oldu. Beşiktaş Şampiyon olsa ne farkeder.


http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/02/besiktas-taraftarna-cagr.html

Beşiktaş taraftarına Çağrı Yukarıda ki linkten uaşabilirsiniz