24 Ekim 2012

Şampiyonlar Liginde bir Aslan s1e3


Takımımız Şampiyonlar Ligi 3. maçında Cluj'u evinde ağırladı. Şansımız belki matematiksel olarak devam ediyor ancak oynanan futbol ümit vermekten çok uzak. Herkesin dilinde olan futbol şansı futboldan yana olanların yanındadır. Siz futbola ortam hazırlamazsanız futbol şansı hiçbir zaman yanınızda olmaz. Üç gündür Marmara'yı etkisi altına alan sağanak yağmur birden bire bastırmadı. Günlerdir Trakya'dan can alarak geliyorum diyordu. Ama stadın halinden gördüğümüz kadarıyla böylesi kritik bir maç öncesi hiçbir önlem alınmamış. Stadın üstünün kapatılmamış olmasına girmiyorum bile. Yönetim futbola ortam hazırlamazsa futbol şansı yanımızda olmaz. 

Gelelim teknik ekibe. Terim ve ekibi gerçekten çok formsuz. Özellikle son maçlarda oyuna yapılan müdahaleler bunun açık kanıtı. Gençlerbirliği maçında Eboue'nin çıkması oyunun kaderini değiştirdi ve Hamit'in hatalarıyla üst üste 2 gol yedik. Sonucunda da beraberliğe razı olduk. Bugün Cluj maçında da sahanın en çok mücadele eden ismi Hamit'in henüz devre bitmeden oyundan alınması çok kritik oyunun seyrini değiştiren taktik hatadır. Bu sezonun hiçbir şey vermeyen ismi Emre Çolak'ın sakatlanan Elmander'in yerine oyuna girmesiyse taraftar olarak benim umutlarımı bitiren hamle oldu. Son değişiklik ise zihnimin sınırlarını aştı. İçeriye isabetli top atmamız gereken maçta oyuna Sabri'nin girmesi hangi aklın ürünü anlayamadım. Çivi çiviyi söker diye oyuna alındı sanırım. Ben Engin maç eksiği var diye oynatılmıyor sanıyordum ama Engin'den daha fazla maç eksiği olan Sabri girince böyle olmadığını gördüm. Engin'in ölüsü Sabri+Emre'den daha iyi bir performans ortaya koyar. Yani teknik ekipte futbola ortam hazırlayamadı. 

Gelelim oyunculara. Takımın en formsuz ismi Selçuk İnan. Ortaya koyduğu futbola akıl sır erdirmek mümkün değil. Sahada varlığıyla yokluğu bir. Bırakın sorumluluk alıp top kullanmayı kaptırdığı topu bile kovalamıyor. Son anlarda takım gol için çırpınıyor kendisi ceza sahası dışında ölü noktada geziniyor. Sorunları olduğu ortada. Tatile mi gönderilir başka bir şey mi yapılır sorununu bilmediğimden bir şey diyemiyorum ama en kısa sürede sorunları çözülmeli. Bence sahanın en kötüsüydü. Bir diğeri Dany. Avrupa seviyesinde bir oyuncu değil. Bu noktada yine kendisine kızmamak lazım. Ujfalusi gibi kritik bir oyuncunun boşluğunu Cris gibi ağır bir oyuncuyla doldurmaya çalışan yönetimin suçudur. Cris'in adı gündeme geldiği gün yine buradan Cris'in takıma zarar vereceğini söylemiştik. Bir diğer formsuz isim Eboue. Tanıdığımız sevdiğimiz Eboue'nin çok uzağında. O kanattan gelişen rakip atakların tamamında rakip oyunculara orta şansı tanıdı. Hücuma katkısı yok denecek kadar azaldı. Ayağında top tutamaz oldu. Zaten alarm veren defans hattına birde kendisinin formsuzluğu eklenince gol üstüne gol yer olduk. Oyuncularda yönetim ve teknik ekibe ayak uydurdular. 

Göz göre göre gelen kritik yönetim hataları, teknik ekibin formsuzluğu, Selçuk'un sahadan silinmesi alınan neticelere ortam hazırladı. Siz futbola ortam hazırlarsanız futbol şansı yanınızda olur. Siz futbola ortam hazırlamazsanız penaltı vuruşu bile o çerçeveden içeri girmez. 

19 Ekim 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e8


Takımımız ligin 8. Haftasında Başkent ekibi Gençlerbirliği'ne konuk oldu. Maça durgun başlayan Galatasaray oyuna konsantre görünmedi. Yediği golde kendine gelmesine yetmedi ve devreyi 1-0 mağlup tamamladı. Terim, durgun ve isteksiz bir oyun ortaya koyan oyuncularını silkelemiş olacak ki, ikinci yarıda bambaşka bir oyuncu topluluğu vardı sahada. Kötü de oynasa mücadeleden hiç vazgeçmeyen Galatasaray ikinci yarıyla birlikte geri dönmüştü. Umut-Burak değişikliği de takıma olumlu yansımış ve beraberlik golü gecikmemişti. Elmander'in indirdiği topu iyi takip eden Umut, takımına beraberliği getiren isim olmuştu. Bu golden kısa bir süre sonra Elmander'in ceza sahası içinden yolladığı füze Ramazan'ın bakışları arasında ağlarla buluşmuş Galatasaray öne geçmişti. Her şey takımımızın lehine gelişirken Terim'in Eboue-Aydın değişikliği maçın seyrini yeniden Gençlerbirliği lehine çevirdi. O kanattan gelişen Gençlerbirliği ataklarıyla da üst üste 2 gol yiyip yeniden geriye düştük. Eğer Eboue'nin bir sakatlığı yoktusa Terim'in çok büyük bir taktik hata yaptığını söyleyebiliriz. Eboue, iyi bir maç çıkarmıyordu belki ama yinede aksayan defans içinde varlığı bile takım için çok önemliydi. Elbette yediğimiz golleri yalnızca bu değişikliğe bağlamak hata olur. Ujfalusi'nin sakatlığından bu yana defans kurgusunu bir türlü oturtamadık. Buna Hakan Balta'nın geçen seneki formunun çok uzağında olması da eklenince geçen sezon 18 maçta yediğimiz golü bu sezon 8 maçta yemiş olduk.

Geçen sezon yine 8.haftada Gaziantep maçıyla ayyuka çıkan defans krizini Terim, Ujfalusi'yi ortaya çekip, yanına da altyapıdan Semih'i monte ederek çözmüştü. Hatırlarsanız o haftaya kadar Ujfa defansın sağında Servet-Gökhan göbekte oynuyordu. Eboue ise sağ önde oynuyordu. Terim'in bir an önce bu defans krizini çözmesi gerek. Çünkü önümüzde çok kritik bir Cluj maçı var. Hakan Balta'nın alternatifinin Riera, Ujfalusi'nin alternatifinin de Cris olmadığını önceki maçlarda gördük. Yani şu an defansımız tam bir çıkmazın içinde. Terim'in işi hiç kolay olmayacak.

Aydın Yılmaz, Emre Çolak, Hakan Balta bu takımın oyuncuları olmadıklarını bilmem kaç bininci kez ispatladılar. Terim'in artık bu oyuncularda ısrar etmemesi lazım. Riera'yı kullanabilir alt yapıdan genç isimlere şans tanıyabilir ama artık oyuna Aydın Yılmaz'ın girmemesi lazım. Geçen sezon rotasyon filan diye kullandık ama artık vites büyütmüş, hedef büyütmüş bir takımız. Artık Aydın'dan, Çolak'tan medet ummamamız gerekiyor.

Ayrıca bu maçta Selçuk'u da çok aradı takım. Özellikle ilk yarıda kimse saha içi liderliğini üstlenmedi. Kimse sorumluluk almadı. Ancak ikinci yarı Hamit liderliği ele aldı ve takımını taşıdı. Buna rağmen kolay gol yememiz elimizi kolumuzu bağladı.

Cluj maçı içinde bizi bekleyen en önemli tehlike defans olarak görünüyor. Bununla birlikte şu anda ilerde en iyi anlaşan iki isim Elmander ve Umut olarak göze çarpıyor. Cluj maçına bu ikiliyle başlamakta yarar var. Selçuk'un da takımdaki yerini alacağını düşünürsek Cluj'u yeneceğimize inanıyorum. Yeter ki kolay gol yemeyelim.

13 Ekim 2012

MİLLİ MESAİ (TOKAT)


     Hollanda maçı bitimiyle, orta saha ve kadro tercihleriyle ilgili yapılan aşırı eleştiriler sonrası Abdullah Avcı'nın  Estonya karşısına da aynı düzenle çıkmasına iki sebepten ötürü şaşırmamıştım. Birincisi baskılar bizi yıldıramaz politikası, ikincisi ise Estonya'nın zayıf bir rakip olmasıydı. Zira Estonya maçında Mehmet Topal - Emre ikilisi sahada gerekenleri yapmaya yetmişti. Ama o gün Romanya maçı için tercihlerin değişeceğini düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Bu noktada hayal kırıklığına uğradığımı söylemek durumundayım. 

   Önceki yazımda belirtmiştim; hocanın kafasında Batı Avrupa tandanslı bir futbol anlayışı var. Hollanda ve Almanya Milli takımlarının benimsediği 4-2-3-1 dizilişini tercih ediyor diye. Şimdi bizim futbolumuzda çok büyük bir yanılgı var. Evet bir takımın oyun anlayışı çok belirgin ve net olmalı ama bu sahaya dizilişler öyle abartılacak kadar önemli şeyler değildir. Yeri gelir bir tek oyuncu için tüm dizilişi değiştirirsin. Ama oyun anlayışın baki kalır. Yani sistem bir oyun anlayışını doğurmaz oyuncuların doğru bölgelerde olması bu anlayışı getirir.

   Şimdi, bugün sahada olan ve olmayan oyuncularımıza bakacak olursak; Volkan, Hamit, Emre, M.Topal, Arda, Gökhan gibi Avrupa klasmanında en üstün bir alt düzeyinde sayılabilecek oyuncularından oluşan bir kadro hatta kenarda Nuri var ki, son haftalarda Liverpool'da o da ciddi süreler alıyor. Hepsi tanıdığımız bildiğimiz oyuncular tek tek pozisyonlarını belirtmeye gerek yok. Lakin, günün nispeten kıpırdanan iki ismi vardı Gökhan ve Emre ki bu kıpırdanmanın da ilk yirmi dakikayı geçmediğini söyleyebiliriz. Şu saydığımız oyuncularla böyle bir dizilişte istediğiniz futbolu oynamanız mümkün değil. Oyuncuları hiç değiştirmeden bile çok daha etkili bir milli takım kurabilirsiniz. Şu anda beklenen forma kavuşamamış olsa da Hamit, memleketin iki yönlü nadir orta saha oyuncularından biridir. Mehmet ve Emre'nin yanına alarak oluşturacağınız kademeli bir orta saha hem topa tamamen hakim olacaktır hemde Emre'nin üçüncü bölgeye girebilmesini sağlayacaktır. Bu orta sahayla kolay gol yeme sıkıntısını da bir derece aşabilirsiniz. Arda'yı da kanatlara çekerek hem markajdan kurtarabilir hem daha etkili bir şekilde ceza sahası içerisine toplu veya topsuz koşular yapmasını sağlayabilirsiniz.

Umut kariyerinin hiçbir bölümünde takımın golcüsü olarak yer almamıştır. Hamit gibi statik sayılabilecek bir oyuncuyu savunma arkası koşu yapmasını gerektiren bir pozisyonda oynatıp santrafora Umut'u almak nasıl bir tercih anlamış değilim. Sercan ise bu seviyenin oyuncusu olmamasının yanı sıra çok da bencil. Kolay bir pozisyonda ilk golü yedikten sonra şu hücum hattıyla golü bulmanız artık çok zordu zaten olmadı da.

Savunma ve kale için söylenebilecek birşey yok. Gökhan sezon başının aksine iki haftadır formda. Hasan Ali kalitesi yüksek olmasa da alternatifsiz duruyor. Ömer ve Semih ise çok tecrübesiz olduklarını fazlasıyla bel ediyorlar ama takımda tahammülü en çok onlar hak ediyorlar. 

Rıdvan Dilmen'in bugün devre arasında dikkatlerimizi çektiği müthiş bir nokta vardı. İki takımın yedek oyuncularının ikinci yarıya hazırlanış tarzları arasındaki fark... Sanırım bu tespitten sonra değişiklikler hakkında konuşmak yersiz olur.

Romanya hakkında söyleyebileceğim şey: Hiç öyle iyi bir takım falan değil. Kendimizi kandırmayalım. Adamların forveti Stancu... Galatasaray'a transferi sebebiyle dalga geçilen Stancu. Stoperleri Tamas. Ömer Erdoğan'ın Galatasaray kariyerini bitiren adam. İddia ediyorum oyuncu kaliteleri Orduspor'un üstünde değil. Torje ve Razvan hariç kaliteli diyebileceğimiz oyuncuları yok. 

Peki neden Kazanamadık ? Birincisi biz ne zaman disiplinli savunma yapan bir takımı çözebildik ki ? Ve ne zaman topun arkasında kalarak bir maçtan istediğimiz sonucu alabildik? İkincisi maç boyu topun arkasında kalacağını bildiğin bir takıma karşı şu düzenle ( Oyuncularla değil ) gol bulabilecek bir takım var mıdır?

Ayrıca son iki yılda, birlikte veya ayrı yetmişin üzerinde gol atımş ikilinin, 8 maçtır aynı anda sahada hiç olamamaları ve birinin neredeyse hiç tercih edilmemiş olması, ve ikisinin birden son anda sakatlanmaları ne kadar ironik değil mi ? YEMEDİK...

Brezilya Rüyası


Milli takımımız gruptaki en önemli rakibine kendi evinde mağlup oldu. 3-0 kazandığımız Estonya maçının ardından bu oyun anlayışıyla Romanya ve Macaristan'ı yenemeyeceğimizi yazdığımda Selçuk İnan oynamadığı için böyle konuşmakla yani takımcılık yapmakla suçlanmıştım. Aslında sorunun Selçuk İnan meselesinden çok daha fazlası olduğunu anlatmaya çalışsam da kimseyi ikna edememiştim. Çünkü 10 kişilik Estonya'yı 3-0 yenmiş Brezilya'ya giden yolu yarılamıştık ve Emre Belözoğlu gibi coşkuluyduk. 

Eğer Milli takım teknik direktörlüğü gibi önemli bir görevdeyseniz galip gelirken de hatalarınızı eksiklerinizi görebilmelisiniz. Aklınızdaki oyun şablonuyla takımdan istediğiniz verimi alamıyorsanız yeni arayışlara girersiniz. Eğer 4-2-3-1 şablonunda ısrar edecekseniz oyuncuları da ona göre seçersiniz. Mesela Hamit bu şablonun sağında oynayabilecek tipte bir oyuncu değil. Sercan yetenekli ama henüz Milli Takımda 11 oynayacak olgunlukta değil. Umut bu şablonda tek forvet oynayabilecek tipte bir oyuncu değil. Selçuk İnan, Nuri Şahin varken hayatının hiçbir döneminde istikrar sağlayamamış Mehmet Topal bu oyun anlayışında etkili olabilecek oyuncu değil. Kısacası oyun şablonumuz yanlış. Böyle olunca da hiçbir oyuncumuzdan beklediğimiz verimi alamıyoruz. 

Oyuna müdahaleler oynadığımız 3 resmi maçta da yanlış ve zamansız. İşler ters gittiğinde düzelsin diye beklemezsiniz müdahale eder düzeltirsiniz. Özellikle geriye düştükten sonra Mehmet Topal'ı oyunda tutmanın izahı yoktur. Nuri Şahin gibi üst düzey bir oyuncuyu geride götürdüğünüz mücadelede 80 dakika kenarda oturtamazsınız. Mevlüt'ü kurtarıcı olarak oyuna almazsınız. Yanlış yerde oynatıldığı için etkisiz olan oyuncuların verimliliğini artırmak için çeşitli diziliş varyasyonları uygularsınız. 

Emre gibi oyuncuların peşine takılıp Milli Takım içinde kamplaşmalara çanak tutamazsınız. Birine öz evlat diğerine üvey evlat muamelesi yapamazsınız. Herkese eşit mesafede olmak zorundasınız. 

Kısacası Abdullah Avcı, adam yönetiminde başarısız, taktik anlayışta başarısız, mental hazırlıkta başarısız, oyuna müdahalede başarısız, oyunu okumada başarısız. Milli Takım alt kategorileri ve İBB takımında gösterdiği performans ve istikrarla takdirimi toplayan, bir zamanlar futbol bilgisine çok inandığım Avcı, benim için tam bir hayal kırıklığıdır. 

Ne zaman başarılı oluruz derseniz, yukarıdan aşağıya Türk futbolunu esir almış bulunan Demirören-Gümüşdağ-Avcı-Belözoğlu zihniyeti futboldan elini çektiğinde derim. 

12 Ekim 2012

SERBEST VURUŞ


Sizlerden gelen yazıları paylaşacağımız Serbest Vuruş köşesine bu hafta bloğumuzun değerli takipçilerinden Ali Suna'nın gönderdiği, Kocaman Veda başlıklı yazısını yayınlayarak başlıyoruz. Kendisine yazısını bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. 

                                       KOCAMAN VEDA
8 yılını Fenerbahçe’ye vermiş bir kaptanın böyle veda ediyor olması sadece Fenerbahçe taraftarlarını değil, futbola gönül veren herkesi  üzdüğünü düşünüyorum. Türkiye’de futbol oynamış en iyi yabancı oyunculardan biri olan  Alex De Souza, bu hafta hem Fenerbahçe’den hem de Türkiye’den ayrılıyor. Alex mi haklı? Kocaman mı haklı? tartışmasına girmeye gerek yok. Bundan sonra ne olacak ona bakmalıyız. Ama önümüze bakmadan önce de Fenerbahçe’nin neden Alex’siz bırakıldığını irdelememiz gerek. Aykut Kocaman bu takımın başına geçtiği (teknik direktör olarak) günden beri kafasında bir sistem vardı ve bunu bir gün Fenerbahçe’ye mutlaka uygulayacaktı. Kocaman’ın kafasındaki Alex’siz bu sistemi, 2 maçtır net bir şekilde görebiliyoruz.  Sadece 2 maç değil aslında Aykut Kocaman bu sistemi çok defa denedi. Bu sistem yüzünden çok da maç kaybetti. Buna rağmen aynı hataları ısrarla tekrar etti. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama Mart ayında Kadıköy’de oynadığımız Galatasaray mücadelesinde skor avantajını  yakalayan ve gümbür gümbür oynayan takımı yaptığı değişikliklerle bir anda tersine çevirmiş ve beraberliğe razı etmişti. Bu maçtan önce ve sonrada benzer hatayı defalarca tekrarlamış takım ya zoraki galip gelmiş ya puan kaybetmişti. En yakın örneği Marsilya maçı. Her şey bizim lehimize giderken bir anda Aykut Kocaman devreye girmiş ve oyunu Marsilya lehine çevirmişti. Ben yaptığı bütün bu hamlelerin skoru koruma düşüncesinden çok kafasındaki Alex’siz sisteme takımı alıştırma düşüncesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Alex’in de ayrılmasıyla 3 yıldır kafasında kurduğu oyunu 90 dakika oynatma şansı yakaladı. Kafasındaki bu 3 ön liberolu sistemle belki Türkiye’de başarılı olabilir ama Avrupa arenasında başarılı olabilmesi mümkün değil.
Şu an takım iyi gidiyor deniyor, neye göre iyi gidiyor? Son maçta 3 atmış hem de Beşiktaş’a, ohh büyüksün Aykut Hoca. Avrupa’da Mönchengladbach’a 4 atmışsın hem de deplasmanda vay be... Peki BJK maçında biz Fenerbahçe taraftarları neden 1 kg çekirdek yiyip bitirdik. Evet takımımız  galibiyetler alıyor ama bu bizi yanıltmasın. Kimse kusura bakmasın Aykut Kocaman teknik direktör olarak Fenerbahçe’ye hiçbir şey vermedi. Bundan sonrada verebileceğine inanmıyorum. BJK maçında Gökhan Gönül’ün ekstra performansı olmasa şu an dibe vurmuştu belki Aykut Kocaman. Kompleksleri yüzünden önce Emre'yi şimdi de Alex'i gönderdi.
Son olarak BJK maçında bir Fenerbahçe Aşığı olarak utandığımı belirtmek istiyorum. Rakip 10 kişi kalmış, maç 3-0 olmuş, kendi sahandasın ve senin yanında gencecik bir yıldız oturuyor. Ama sen onu bu dakikadan sonra bile oyuna alacak cesareti gösteremiyorsun. Recep’i o maçta oyuna alıp oynatmayacaksın da hangi maçta oynatacaksın çok merak ediyorum. Keşke maçı izlemeseydim dedim. Dakika 80 olmuş rakip takımda 19 yaşında Hasan Türk diye gencecik bir futbolcu oynuyor. Üstüne üstlük bir şutu da direkten dönüyor yetmiyor defansına yardım edip kritik müdahalelerde bulunuyor. Bizim çok şey beklediğimiz genç oyuncumuz Recep  ise kenarda maçı izliyor. Aykut Kocaman son değişiklik hakkını da Selçuk’tan yana kullanarak, hepimizin Kocaman umutlarını Kocaman utanca çeviriyor. 

                                                                       ALİ SUNA
                                                                            ( TARAFSIZ-MERT-AÇIKSÖZLÜ )

Serbest Vuruş






Eskiden beri Blogu takip edenler bilirler. Biz bu işe 2009 senesinde biri Fenerbahçeli, biri Galatasaraylı iki arkadaş olarak giriştik. Ama zaman içerisinde Fatih'in özel işleri nedeniyle bloğa zaman ayıramaması ve gelip giden yazar arkadaşlarımın istikrar sağlayamaması sonucunda  iki Galatasaray'lı olan Hermes ve ben kaldık. İddaa konulu yazılarında yaptığı geyiklerle dikkat çeken Hermes'in maç analizlerine de başlaması, bizi bir anda Galatasaray merkezli bir blog haline getirdi ki bu çok da istediğimiz bir durum değildi. Ama 3 Temmuz sürecininin başından bu yana her ne kadar bu işe sağ duyulu olarak yaklaşmaya çalışsak da bir noktadan sonra diğer kulüp taraftarlarıyla aramıza mesafe koymak zorunda kaldık. Ve Benim yazdığım futbol ve futbolcu hikayeleri, Hermes'in İddaa konulu yazıları ve anketler dışında  diğer kulüpler hakkında pek bir paylaşım yapamaz duruma geldik. Futbol dışı gündemden uzaklaşmak, artık sadece futbol konuşabilmek arzusuyla bloğumuza rengi fark etmeksizin tutkusu futbol olan yazarlar aramaya koyulduk.

Bununla birlikte bloğu daha katılımcı hale getirmek için Serbest Vuruş isimli taraflı tarafsız herkesin sporla alakalı görüşlerini yayınlayacağımız bir köşe oluşturduk.

Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse; Dünya'da veya Türkiye'de güncel olan veya olmayan her tarz ve formattaki spor yazılarınızı bu köşeden paylaşmak niyetindeyiz. Böylece hangi takım taraftarı olursa olsun hangi görüşten olursa olsun, siz değerli sporseverlerin fikirlerini, söylemek istediklerini, görüşlerini paylaşmış olacağız. Bazı arkadaşlarımız belki de tarzıyla fark yaratıp blogumuzun  yıldızı olabilecek :)) Şaka bir yana tıpkı hayatta olması gerektiği gibi blogta da daha paylaşımcı bir ortam oluşturmak derdindeyiz. Bizlere bu yolda yazılarınızı bizimle paylaşarak destek olacağınıza inanıyoruz. Kısa uzun fark etmeksizin sporla alakalı görüşlerinizi aşağıdaki mail adreslerine yollarsanız bizde serbest vuruş köşesinde sizin isminizle paylaşmaktan onur duyarız.

Yazılarınızı:  unalburak-10@hotmail.com , ubs_17@hotmail.com , ve hakanbuyukcakir@gmail.com adreslerinden e-mail youyla veya Facebook adresimizden bize ulaştırabilirsiniz.

6 Ekim 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e7


Takımımız zor günlerden geçerken en son söyleyeceğim şeyi en başta söylemek istiyorum: hiçbirimiz unutmamalıyız ki; ''Galatasaray Yerde Kalmaz...'' 

Takımımız 7. Hafta mücadelesinde Eskişehirspor'u evinde konuk etti. Mücadeleye yine tutuk başlayan Galatasaray, ilk yarı boyunca pozisyona girmekte zorlandı. Hatta akılda kalan tek pozisyon yok desek yanlış olmaz. Eskişehir ekibi deplasman olmasınında etkisiyle topu rakibin kullanmasına izin verdi. Bulduğu kontrataklarla etkili olmaya çalıştı. Tello'nun defansın arkasına attığı toplarla birkaç tehlikeli pozisyon yakalasa da Galatasaraylı oyuncular savuşturmayı başardı. 

İkinci yarıda benzer tempoda başladı. Amrabat'ın oyuna girmesiyle biraz kıpırdanan Galatasaray, bulduğu ilk pozisyonu Burak'la gole çevirmeyi başardı. Bu dakikadan sonra rakibinde risk almaya başlamasıyla Galatasaray pozisyonlar bulmaya başladı. Özellikle Umut'un çıkıp Yekta'nın girmesiyle 4-3-3 düzenine geçen Galatasaray, daha etkili oynamaya başladı. Amrabat, Selçuk ve Burak'la pozisyonlar bulmamıza rağmen ikinci golü bulamadık. Son dakikalarda Selçuk ve Cris'in zincirleme hatalarıyla gelen golle de beraberliğe razı olduk. 

Alınabilecek bir galibiyet belki moralleri düzeltecekti ama oynanan oyun yine kimseyi tatmin etmemiş olacaktı.  Umut-Burak ikilisiyle 4-4-2 oyun düzeninde başarılı olamayacağımızı haftalardır ısrarla vurguluyorum. Umut Burak ikilisi sahada olmasın demiyorum ama bu ikiliyle sahadayken 4-4-2 ısrarını anlamıyorum. Önde bu ikili varken hem çok pozisyon veriyoruz hemde pozisyona giremiyoruz. 80. dakikada Yekta'nın girmesiyle 4-3-3'e döndük ve maç boyu girdiğimiz pozisyondan daha çok pozisyona girdik. Bireysel hatadan yediğimiz gol aldatmasın kimseyi. 4-4-2'nin temel taşı Elmander olmadan 4-4-2 oynamaya çalıştıkça puan kaybediyoruz. Özellikle Elmander'in olmadığı maçlarda 4-3-3 gibi varyasyonları uygularsak bütün oyuncuların performansını artırabiliriz. Ummut-Burak ikilisi önde oynadığında top rakip yarı sahada kalmıyor. İkisi de sırtı dönük top alabilen top saklayabilen takımı o bölgede tutup orta sahayı hücuma dahil etmeyi becerebilen tipte oyuncular değil. Topun o bölgede kalmaması orta sahamızın da hücuma katılmasını engellediği gibi rakibin çok pozisyon bulmasına ve defansımızın eksik yakalanmasına da neden oluyor. Selçuk-Melo ikilisi de bu yüzden çok pasif kalıyor. Takım olarak ayağa kalkmamız ve yeniden keyif veren bir takım olabilmemiz için ya Elmander'in dönmesi yada Elmander'in olmadığı maçlarda Terim'in 4-4-2 ısrarından vazgeçmesi gerekiyor. 

Cris gibi ağır bir defans oyuncusunun neden hala forma bulduğunu anlamakta güç. Dany ve Semih'in iyi bir ikili olduğunu düşünüyorum. Eğer bu oyuncu tipleriyle 4-4-2 oynamaya çalışma ısrarından vazgeçersek onların performansı da artacaktır. Yani çok pozisyon vermemizin nedenini defansa bağlamak haksızlık olur. Galatasaray takım olarak kötü oynuyor. Bence bunun en önemli sebebi de tekrar tekrar söylüyorum; mevcut oyuncu tiplerinin 4-4-2 dizilişine uygun olmamasıdır. Eğer Terim bunu görmemekte ısrar edecekse, Elmander'in bir an önce iyileşip takıma dönmesi ve bir daha sakatlanmaması için dua etmekten başka yapacak bir şeyimiz kalmıyor. 

Muslera için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bu ligin çok üstünde bir kaleci. Yaşının da genç olduğunu düşünürsek maalesef elimizde tutabilmemiz zor görünüyor. Geldiği ilk sezonda Galatasaray kulübünde iz bırakanlar arasına girmeyi başardı. Umarım hep takımımızda kalır ve daha nice kupaları bu forma altında kaldırır. 

3 Ekim 2012

Avrupa'da bir Aslan 2


   Şampiyonlar Ligi grup mücadelesi 2. maçımızda Braga ile Ali Sami Yen Spor Kompleksinde karşı karşıya geldik. Maça tutuk başlayan ekibimiz pozisyon bulmakta zorlandı. Birkaç kanat organizasyonu dışında pozisyon yakalayamadık. Umut-Burak ikilisinin ileri uçta çakılı oynaması bunun en önemli sebebiydi. 4-4-2 için Elmander'in hayati önemini bir kez daha görmüş olduk. Umut-Burak yan yana oynadığında etkili olmakta zorlanıyoruz. Elmander'in bitiriciliği Umut veya Burak kadar yüksek değil ama onun oyunu hem Selçuk-Melo ikilisinin hemde yanında oynayan forvet oyuncusunun performansını yukarıya taşıyor. Bununla birlikte bir diğer önemli eksiğimiz Engin Baytar. Kısacası gümbür gümbür oynayan şampiyon takımın kimyası üç oyuncunun yokluğuyla alt üst oldu. Oyuncu kalitelerine tek tek bakıldığında Elmander-Necati-Engin, Umut-Burak-Amrabat'tan daha mı kaliteli? Değil ama mevcut kadrodaki oyuncu tipleri için tamamlayıcı nitelikte oyuncular. 

   Geçen sezon ve bu sezon başındaki oyun ve üretkenlikle şu andaki oyun ve üretkenlik arasında dağlar kadar fark var. Sistem aynı, hoca aynı olduğuna göre bu kadar büyük bir fark nasıl oluştu? Ne değişti? İrdelememiz gereken bu. En basitinden sezona müthiş başlayan Umut ne oldu da birkaç hafta içinde topla bile buluşamaz hale geldi? Ona boş alan yaratan, topun rakip sahada kalmasını sağlayan, orta alana kadar yaklaşarak top alan Elmander'in yokluğu, aynı şekilde hırsı, yaratıcılığı, top tutma, adam eksiltme becerisiyle Engin'in yokluğu, bunlara lider özellikleri ve tecrübeleriyle Ujfalusi ve Hamit'in yoklukları da eklenince ortaya takım olma hüviyetini kaybetmiş bir oyuncu topluluğu çıktı. Oysa bizim en önemli özelliğimiz takım olmamızdı. İskelet kadro bozulunca takım olarak düşüşe geçtik. Tabiri caizse çakıldık. Çünkü Hamit-Ujfa-Elmander-Engin'in olmadığı kadro 4-4-2 oynayabilecek nitelikte değil. Bu oyuncuların yokluğunda 4-4-2 sisteminde daha fazla ısrar etmememiz takım için daha yararlı olacaktır. 4-3-3 veya 4-1-4-1 düzeninde oynayabiliriz. Şu ortamda orta sahayı üçlememiz takımı toparlayacaktır. Böylece Selçuk ve Melo ikilisinin oyunna katkısı da yeniden artacaktır.  Mevcut kadromuzun 4-4-2 sistemi için uygun nitelikte olmadığını görmemiz gerek. Hamit ve Elmander hazır olduğunda tekrar 4-4-2 yi tercih edebiliriz. 

   Çok önemli bir üç puan kaybettik. Ama gerekli dersleri çıkardığımız takdirde önümüzün açık olduğunu düşünüyorum. Mevcut kadroya göre alternatif sistemler geliştirir ve uygularsak kimsenin yokluğunu aramayız. Ancak 4-4-2 sisteminin kilit oyuncuları olmadığında 4-4-2 düzeninde ısrar edersek hüsrana uğramaya devam ederiz. Çok uzun maratonun henüz başındayız. Hiçbir şey kaybetmiş değiliz. Kimin hangi düzende nasıl bir performans vereceğini görmüş olduk. Selçuk'un performansındaki düşüşü de buna bağlıyorum. Şu dönemde özgüvenini de kaybetmeye başladı. Daha fazla sorumluluk alıp daha fazla top kullanması lazım. 

   Birde kim ne derse desin 52000 kişilik yeni stadımız, 20000 kişilik Ali Sami Yen'in atmosferini aratıyor. Taraftar gruplarının kale arkalarına geçmeleri bunun en büyük sebebi. Bununla birlikte stadın büyüklüğü taraftarın organize olmasına mani oluyor. Bunlar bir tarafa golü yedikten sonra pısıyoruz. Bu da zaten morali bozulan takıma olumsuz yansıyor. Doğu ve Batı tribünlerine birilerinin el atması ve organize etmesi şart. Şu ortamda stadın atmosferini takımımız lehine kullanamıyoruz. Kale arkalarının çabaları yetersiz kalıyor.