28 Eylül 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e6


Yol kazası. Yazı dizisi yazıyor olmasaydım bugünkü yazımın başlığı bu olurdu. Takımımız şampiyonluk yolunda ilerlerken zorlu maratonda bu tip kazalar yaşayacaktır. Ancak rehavet konsantrasyon eksikliği ile birleşince hiç alışmadığımız bir Galatasaray seyrettik. Bizi üzende skordan çok ortaya konan/konmayan mücadele oldu. Alıştığımız Galatasaray mağlup olduğunda da keyif veren sonuna kadar mücadele eden bir takımdı. Hafta içi çıkacağımız Şampiyonlar Ligi mücadelesi filan bizim için bahane olmamalı. Her maçı aynı konsantrasyon aynı tempoyla oynayabilmeliyiz. Avrupa takımı olmak, üst düzey takım olmak bunu gerektirir. 

Takımın lideri Selçuk bile tutuk ve isteksiz bir oyun ortaya koyunca mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Neredeyse Elmander dışında kendinde olan oyuncu yoktu. Onu da Terim 60'tan sonra oyundan aldı. Elmander oyunda kalsa daha iyi olurdu belki ama takım olarak isteksiz olunca pek fazla bir şey değişmezdi diye tahmin ediyorum. Onun dışında Cris'in performansı hayal kırıklığıydı. Defansı önde kuran bir takım olduğumuzdan Cris gibi ağır oyuncular sistemimize uyan tipte oyuncular değil. Özellikle hızlı oyunculara sahip Braga ve Cluj takımlarına karşı başımıza çok iş açabilir. Bunu Orduspor'un 2. golünde daha net gördük. Amrabat'ın defansa hiç katkı vermemesi özellikle Hakan Balta'nın önünde oynadığı bölümlerde takımı çok zor durumlara düşürdü. Aydın'la kanat değiştirip Eboue'nin önüne geçince biraz dengeledik. Eğer Amrabat Galatasaray'da kalmak ve devamlı forma bulmak istiyorsa defansa katkı vermek zorunda. Defansa katkı vermeden hiçbir zaman üst düzey bir oyuncu olunamayacağını aklına sokması gerek. 

Selçuk'un tutuk olduğu bir maçta Hamit gibi lider özellikli hırslı bir oyuncumuzun maçın henüz başında sakatlanması takımı olumsuz etkiledi. Önceki iki haftada alınan rahat galibiyetler sonrası dikkat çektiğimiz rehavet tehlikesi maalesef gerçek oldu ve Ordu'da üç puan bıraktık. Takım olarak kazanma arzusundan yoksunduk. Nihayetinde daha çok isteyen daha iyi mücadele eden kazandı. 

Yolun başında gelen bu tip tokat niteliğindeki mağlubiyetler iyidir. Üst üste rahat kazanılan Antalya ve Akhisar galibiyetlerinin yarattığı rehavetin bedelini ödedik. Maçları rüya takımların değil, mücadele edenlerin kazandığını görmemiz açısından iyi oldu. Maçlar sahada kazanılıyor rüya takımda olsanız mücadele etmeden kazanamazsınız. 

Elmander dışında takım olarak isteksiz oynadığımızdan her maçın ardından yaptığım oyuncu performans değerlendirmelerini yapmayacağım. 

Bu maçı unutup Braga maçına konsantre olmalıyız diyeceğim ama zaten hepsinin aklı o maçtaydı. Umarım herkes bu maçtan gereken dersi çıkarır. Avrupa maçları, zorlu fikstür, hakemler filan Galatasaray kulübü oyuncularının bahanesi olamaz. 

24 Eylül 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e5



Takımımız STSL 5. Hafta mücadelesinde Akhisar Belediyespor'u Arena'da konuk etti. Zayıf rakibi karşısında rotasyona giden Terim, sürpriz denilebilecek bir kadro tercih etti. Zorlu maratonun başladığı dönemde rakibin zayıf olmasını fırsat bilen Terim, bütün oyuncuları hazır tutabilmek için daha önce fazla forma şansı bulamayan oyunculara yer verdi. Bu tip tercihlerin avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardır. Forma bulamayan oyuncular için moral olsa da; ilerleyen maçlar için rehavet yaratabilir. 

Rakip Süper Lig kalitesinden uzak olduğu için antrenman havasında geçen bir maç olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle 3-0'ın ardından kedi-fare oyununa dönen bir maç seyrettik. Galatasaray ilk golü bulana kadar pozisyon bulmakta zorlandı. Bunun en önemli nedeni, forvetlerimizin önde top tutabilen isimler olmamasıydı. Özellikle Sercan top tutmak bir tarafa top kontrolünde bile sıkıntılar yaşadı. Önde top bizde kalmayınca rakip sahaya yerleşemedik. Sercan yerine Elmander'le başlasaydık daha fazla pozisyon bulup daha farklı bir skor yakalayabilirdik. Ancak, zorlu Manchester mücadelesi sonrası hedef 3 puan ve forma şansı bulamayan isimleri hazır tutmaktı. Bunda da başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz. 

Maç antrenman havasında geçtiğinden takım değerlendirmesinden çok bireysel performans değerlendirmelerinin üzerinde durmak daha doğru olur. 

Muslera: Geçen sezon en iyi yaptığı şey topu oyuna sokmadaki başarısıydı. Bu sezonsa yaşadığı en büyük sıkıntı topu oyuna sokma olarak göze çarpıyor. Kaleciliği döneminde bu işi en iyi yapabilen isimlerden olan Taffarel'le çalıştığından kısa sürede bu sıkıntıyı aşacağını sanıyorum. Defans oyuncularına olduğu gibi kendisine de fazla iş düşmedi. 

Eboue: Kendisini üzmeyen isimlerden biriydi. Alıştığımız o kanat bindirmelerini fazla seyredemedik. Açıkçası ihtiyacımız da olmadı. O da bunun bilincinde olacak ki, kendini yıpratmamayı tercih etti. 

Dany: Topla oynamayı çok seviyor. Bu maçta da topla oynama sevgisi pahalıya mal olabilirdi. Topla gereksiz oynadığı birkaç pozisyon dışında kendisinden bekleneni yaptı. Riera'nın yaptığı pozisyon hatalarını kapatmakta kendisine düştü. Rakip ilerde çoğalamadığından bu görevi de yerine getirirken zorlanmadı. Artık rakip kim olursa olsun topla gereksiz oynama alışkanlığından vazgeçmesi gerek. Zaten Terim'de gerekli uyarıları yapacaktır. 

Cris: Kendisine fazla iş düşmedi. Takıma uyumu açısından böyle maçlar önemlidir. Konsantrasyonu üst düzeydi. Pozisyon hatası yapmadı. Hava toplarında başarılıydı. 

Riera: Bugün sol bekte Hakan Balta'nın yerine görev aldı. Rakip zayıf olduğundan o bölgede sırıtmadığını söyleyebiliriz. Buna rağmen pozisyon hatalarından dolayı rakip takım oyuncularını sık sık arkasına kaçırdığını gördük. Bu pozisyonları Dany'nin koşularıyla tehlike oluşmadan önledik. O pozisyon için iyi bir alternatif olabileceğini düşünmüyorum. 

Hamit: Maçın en iyilerinden biriydi. Rakibin zayıf olması konsantrasyonunu etkilemedi. Her şeyini ortaya koydu. Her hafta daha iyi oynamaya devam ediyor. Özellikle Manchester maçında gösterdiği performans göz kamaştırsa da henüz yüzde yüzle oynamadığını söyleyebiliriz. Çok kısa zaman sonra takıma çok daha fazla katkı verecektir. 

Melo: Geçen sezon ki performansını henüz yakalayamadı. Onun göstereceği performans takım için büyük önem taşıyor. Bu yüzden Fatih Terim ısrarla her maç 90 dakika oyunda tutuyor. Tehlikeli noktalarda ayağında topu fazla tutması rakibin defansımızı dengesiz yakalayıp pozisyon bulmasına davetiye çıkarıyor. Fizik olarak güçlendiğinde bunları da aşacaktır. Burak'ın golünde sırtı dönük pozisyonda Emre Çolak'a çıkardığı pas muhteşemdi. 

Selçuk: İyi mücadele etti. Takımın pas trafiğini kontrol etti. Rahat bir oyun ortaya koydu. Yıpratıcı Manchester maçından sonra bu tip maçları oynamak zordur. Takım rahat bir 3 puan alırken görevini başarıyla yerine getirdi. 

Emre Çolak: Sık sık göbeğe gelmesi kanat organizasyonlarımızı olumsuz etkiliyor. Fazla şey yapmaya çalışması hem kendini hem takımı olumsuz etkiliyor. Bir pozisyonda soldan bindiren Sercan yerine şutu tercih etmesi bunun göstergesi. Amrabat'ın fizik olarak hazır hale gelmesinden sonra 11'de şans bulabileceğini düşünmüyorum. 

Sercan Yıldırım: Halen top kontrolünü beceremiyor. Gol gelene kadar rakip sahada etkili olamamamızda top kontrolünü yapamamasının ve çok top kaybetmesinin payı büyüktü. Yinede attığı bir golün yanında bir golünde hazırlayıcılarındandı. Uzun maratonda zaman zaman forma şansı bulacaktır. 

Burak Yılmaz: Ne kadar iyi bir bitirici olduğunu bir kez daha gösterdi. 2 gol 1 asistlik performansıyla maçın yıldızıydı. Kadrosunda formda 3 golcüsü bulunan Terim ilerleyen haftalarda kadro seçiminde zorlanacaktır. Geçen sene yaşadığımız bitiricilik sıkıntısını Umut ve Burak'la aşmış görünüyoruz. Yinede Elmander'in 4-4-2 sistemi için ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar vurgulamakta yarar var. 

Amrabat: Sonradan oyuna girdi ve takımın hücum zenginliğini artırdı. Bu tip maçlarda gerek olmasa da, defansa katkı anlamında kendisini geliştirmesi gerektiğini Manchester maçında gördük. Hücum anlamında çok etkili olmasına rağmen defansa katkısı çok düşük. Fizik anlamında da 90 dakikayı kaldırabilecek seviyede değil. 

Aydın: Dengeli bir görüntü çiziyor. Oyuna girdiğinde ne yapacağı belli olmayan görüntüsünden uzaklaşmış, dengeli bir Aydın seyrediyoruz. Artık Aydın oyuna girdiğinde şunu yapar diyebiliyoruz. Bu da onun için çok önemli bir gelişme diye düşünüyorum. 

Yekta Kurtuluş: Hem sağ kanat hem de orta sahanın ortası için iyi bir alternatif olacağının sinyallerini veriyor. Sorrumluluk almaktan kaçınmıyor ve iyi mücadele ediyor. Zaten bu performansının ödülünü de sık sık forma giyerek alıyor. 

Önce Antalya sonra Akhisar üst üste rahat galibiyetler aldık. Bu da Süper Lig maçları için ilerleyen haftalarda konsantrasyon sıkıntısı ve rehavete neden olabilir. Bu tehlikeyi de takımın tecrübeli oyuncuları ve Terim'le bertaraf edeceğimize inanıyorum. Çünkü her puan altın değerinde. 

20 Eylül 2012

Avrupa'da bir Aslan


Aslan ait olduğu yere, yani Şampiyonlar Ligine 6 yıl aradan sonra Manchester United mücadelesiyle döndü. Türk futbolunun yine Avrupa futbolunun gerisinde kaldığı bir dönemde hepimizin beklentisi tarihin tekerrür etmesi yönündeydi. Türk futbolunun kaderini değiştiren 1993 yılındaki o maç halen hafızalarımızdaki yerini korurken bir yeni zafer neden olmasın diyorduk. Ancak hakem Stark, daha ilk dakikadan maça damgasını vurdu ve olası bir Galatasaray zaferine izin vermedi. Hakem skoru belirleyen isim olsa da, muhteşem bir oyun ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. Hakeme rağmen puan veya puanlar alabilirdik ama olmadı. Zaten grupta hesaplar yapılırken deplasmandaki Manchester mücadelesine puan yazdığımızı sanmıyorum. 

Maça tamda Terim'in maç öncesi işaret ettiği gibi hücum başladık. Daha ilk dakikadan Umut-Burak ikilisiyle pozisyon bulduk. Hakem Umut'un pozisyonunda penaltıyı verebilse, bambaşka bir sonuçta ortaya çıkabilirdi. O pozisyonun ardından on dakika müthiş bir baskı kurdu Manchester ve golü de buldu. Golün ardından erken bir değişikliğe gitti takımımız ve Umut'un yerine Elmander oyuna girdi. Bu değişikliğin ardından oyunda dengeyi kurduk. Amrabat ve Hamit'inde kanat değiştirmesiyle Manchester'ın hayat damarı kanat organizasyonlarını kestik. Bu dakikadan sonra da oyunda üstünlüğü elimize aldık. İlk yarı sonunda daha fazla topla oynayan, daha fazla gol pozisyonuna giren taraf Galatasaray'dı. Old Trafford'da Manchester'a karşı pozisyon sayısında ve topla oynama yüzdesinde üstünlük kurmak hiç kolay değildir. Bunu yapabilmemiz bizim için çok önemliydi. İstatistikler skora yansımamış olabilir ancak gelecek için umut verdi. 

Terim'in Umut-Burak tercihinin hatalı olduğunu düşünüyorum. İlk dakikalarda baskı yememizin en büyük nedeni de; bu ikilinin önde top tutamaması ve Manchester takımının geride oyun kurmalarına müsaade etmeleriydi. Elmander'in girmesiyle top Manchester yarı sahasında daha fazla kaldı. Bununla birlikte Elmander'in top rakipteyken hemen topun arkasına geçmesi ve yaptığı pres rakibin geride rahat oyun kurmasına mani oldu. Sonucunda da baskıyı kırdık ve oyunu rakip sahaya yığdık. Bu oyun anlayışında Elmander'in değişmez olduğunu acı bir tecrübeyle bir defa daha görmüş olduk. Elmander'in ilerde top tutabilmesi, top indirebilmesi, top rakipteyken rakibin geriden rahat oyun kurmasını engellemesi kendisini değişmez kılan özellikleri. 4-4-2 sisteminde uçtaki ikilinin değişmez ismi olmalı özellikle zorluk derecesi yüksek maçlarda. Geriye yaslanan Anadolu kulüplerine karşı Umut-Burak tercih edilebilir ancak üst düzey mücadelelerde Elmander mutlaka olmalı. 

Melo'nun henüz formunu yakalayamamış olması Selçuk'un verimini de düşürdü. Eğer Melo eski formunda olsaydı, Selçuk'u hücumda daha fazla kullanabilirdik ve belkide hak ettiğimiz puan yada puanları alabilirdik. Her şeye rağmen bu takım hazır olduğunda neler yapabileceğinin ipuçlarını verdi. Braga ve Cluj maçlarında konsantrasyon sorunu yaşamazsak gruptan çıkacağımıza inanıyorum. 

Hamit her geçen gün iyiye gidiyor. Bu maçta da çıkışını sürdürdü ve iyi bir oyun ortaya koydu. Semih ve Dany ikilisinin performansı da beklenenin çok üzerindeydi. Semih Van Persie'ye nefes dahi aldırmadı. Sahadan sildi desek yanlış olmaz. Görevini en iyi şekilde yaptı. Dany pozisyon hataları yapsa da çok iyi oynadığını söyleyebiliriz. Özellikle maçın son bölümünde kusursuz bir oyun ortaya koydu. Pozisyon bilgisini ve topu oyuna sokma becerisini geliştirdiği takdirde uzun yıllar defansın değişmez ismi olabilir. Takımın en zayıf halkası yine Hakan Balta olarak dikkat çekti. Özellikle maçın başında Amrabat'ın defansa katkı vermemesiyle yalnız kaldı ve o kanattan çok pozisyon verdik. Hamit'le Amrabat'ın kanat değiştirmesiyle o kanatta da dengeyi sağladık. 

Muslera gibi bir kaleciye sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu söylemeye gerek dahi yok. Kurtardığı penaltı bir tarafa kritik kurtarışlarıyla da takımı oyunda tutan isimdi. 

Nitekim uzun bir aradan sonra çıktığımız Şampiyonlar Ligi'nde önemli işler yapabileceğimizin sinyallerini verdik. Büyük bir talihsizlik yaşamazsak da bir üst tura çıkacağımıza inanıyorum. Yenilmemize rağmen gösterdiğimiz performans üst düzeydi. Alamadığımız puan veya puanlara üzülürken Old Trafford stadyumunda Manchester United ile oynadığımızı unutmamakta yarar var. Arena'da oynanacak maçta Manchester'ı elimizden hakem bile alamayacaktır. 19 yıl önceki maçta Ali Sami Yen'in atmosferini unutamayan Sir Alex Ferguson ve talebeleri yeni mabedimizi de unutamayacaklardır. 

16 Eylül 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan s2e4


Takımımız ligin 4. haftasında M.P. Antalyaspor ile deplasmanda karşı karşıya geldi. Geçen sene iki maçta da yenemediğimiz Antalyaspor'a karşı rahat bir galibiyet aldık. Zorlu Manchester mücadelesi öncesi yıpranmadan aldığımız galibiyet bizim için sevindiriciydi. Maçın takımımız açısından bu kadar rahat geçmesindeki en büyük etken bana göre erken bulduğumuz goldü. Geçen senelere göre daha kırılgan olan Antalya temsilcisi erken golün ardından demoralize oldu. Ve Galatasaray gibi kaliteli bir takıma karşı reaksiyon gösteremedi. İsaac'in ilk yarının son anlarında gördüğü kırmızı kartta, Antalyaspor için maçın henüz ilk yarıda bitmesine neden oldu. 

Takımımız belkide bu sezon oynayıp oynayabileceği en rahat maçını oynadı. Yürüyerek kazandık desek sanırım yanlış olmaz. Zorlu Şampiyonlar Ligi mücadelesi öncesi fizik ve zihin olarak yıpranmadan alınan farklı galibiyet sevindiriciydi. maçın erken kopması, Yekta, Çağlar gibi isimleri hazır tutmak içinde iyi bir fırsat oldu. Bununla birlikte farklı taktik varyasyonlarını da uygulama fırsatı bulduk. Hepimizin olduğu gibi sahadaki oyuncularımızın da akılları Manchester'daydı. İkili mücadelelerde sakatlık olmaması için risk almaktan kaçınmaları bunun ispatıydı. Tabii bunda skoru erken bulmanın ve direnç göstermekten uzak rakibinde önemli payı vardı. Bu Antalyaspor rahat bir fikstürde karşımıza çıkmış olsa çok daha farklı bir skor ortaya çıkabilirdi. 

Lafı fazla uzatmadan oyuncu performanslarına geçersek; 

Muslera: Gol yememesi hem kendisi hem defans oyuncularımız açısından büyük moral oldu. Bu sezon yediğimiz gollerde hatası olmasa da, güven ve moral olarak olumsuz etkilediğini tahmin etmek zor değil. O yüzden kendisi içinde terapi maçı olduğunu söyleyebiliriz. Sektirdiği birkaç top tehlike sinyalleri verse de, maçın erken kopmasının bunda etkisi olduğu yadsınamaz. Bu tip hataları Manchester mücadelesinde tekrarlamayacaktır. 

Eboue: Skora rağmen oyun disiplininden bir an olsun kopmadı. 3-0'dan sonra sıfıra inip orta yaptığı ve rakipte kalan pozisyon sonrası geriye hızla koşması, ne kadar konsantre ve oyun disiplinine sadık olduğunun ispatıydı. Manchester mücadelesinde, gerek tecrübesi, gerek mücadelesiyle en önemli kozlarımızdan biri olacak. 

Semih: Kendisini değerlendirebileceğimiz bir oyun olmadı. 4. golde, defansın arkasına Burak'a attığı adrese teslim pas muhteşemdi. Bu ekstra pozisyon hanesine artı puan olarak yansıdı. Her maç kendisini geliştiren çok çalışkan bir isim. 

Cris: Stoperler açısından değerlendirme yapılabilecek bir oyun olmadığından kendisi hakkında değerlendirme yapmak yanlış olur. Tecrübesiyle takıma önemli katkısı olacaktır. 

Hakan Balta: Bu sezon performansının düşmesinin en büyük nedeni; kuşkusuz Fenerbahçe maçında yaşadığı talihsiz sakatlığın sürekli nüksetmesi. Bu maçta da yerini Çağlar'a bırakması bu yüzdendi. Hakan'ın sakatlığı sezon içinde başımızı ağrıtacak gibi görünüyor. 

Aydın Yılmaz: Bugün 11'de sahaya çıkması sürpriz oldu. Zaman zaman etkili olsa da performansını 90 dakikaya yayamıyor. Defansa katkısını artırması dikkat çeken yönüydü. 

Melo: Fizik anlamında iyi olmamasına rağmen bu haliyle bile bölgesinin tartışmasız en iyisi. Ligimizde fizik açığını tecrübesiyle kapatabiliyor ama henüz Şampiyonlar Ligi için yeterli değil. İyi mücadele etti. Antalyasporlu oyuncular kendisini zorlamaktan uzak bir performans sergilediklerinden rahat bir maç çıkardı. 

Selçuk İnan: Milli Takımdaki bazı odaklar tarafından dışlanıyor olması ve yıpratılmaya çalışılması moralini bozsa da bunu dışarıya ve sahadaki oyununa yansıtmadı. Yine alışılagelmiş paslarını atsa da, takım arkadaşları bu pozisyonlardan yararlanamadı. Bununla birlikte yine saha içinde takımı yönlendiren isimdi. Ayrıca kaptanlık pazubandını taktığı an işte budur diye gülümsemeyen Galatasaraylı yoktur sanıyorum. O pazubandın gerçekten yakıştığı isimlerden biri. Takımımızın başında Terim olduğu sürece, Emre Belözoğlu gibi kıskanç isimlere yem olmayacaktır. Avcı-Belözoğlu-Gümüşdağ ortaklığının gücü Selçuk İnan gibi bir oyuncuyu yıpratmaya yetmeyecektir. Selçuk-Hamit üzerinden yürütülen ve Milli Takımın alet edildiği zihniyet zaten kamuoyunun malumu olan bir zihniyettir. Ne Selçuk, ne Hamit ne de Galatasaray sahipsiz değildir. Bunu kimse aklından çıkarmasın. Kimse oyunlar oynayıp sonrada, ama Milli Takım, Milli duygular, bana değil koltuğa saygı filan diye demagoji yapmasın. Bu taraftar oynanan oyunların farkındadır. 

Amrabat: Rahatlıkla maçın yıldızıydı diyebiliriz. Sonradan oyuna girdiği maçlarda gösterdiği başarılı performansla formayı kapacağının sinyallerini vermişti. Bu maçta Terim'in 11'e alarak verdiği şansı iyi değerlendirdi. 2 asist 1 golle kendisine güvenenleri mahcup etmedi. Skora doğrudan ve dolaylı katkı yapması bir yana 90 dakika etkili bir performans ortaya koydu. 11'in değişmezi olma yolunda hızla ilerliyor. 

Elmander: Takımımıza geldiği günden bu yana kötü oynadı dediğimiz maçlar oldu. Ancak savaşmadı dediğimiz tek bir maç tek bir an olmadı. Takıma hem hücum hem savunma anlamında müthiş katkı veriyor. Terim'in top rakibe geçtiğinde hemen topun arkasına geçip şok pres uygulama taktiğinin en önemli parçası. Hem rakibin rahat çıkmasını engelleyip dengesini bozuyor hemde gol yollarında etkili oluyor. Sakatlığının ciddi olmamasını umuyorum. 

Umut: Golü adeta kokluyor. Gol pozisyonunda doğru zamanda doğru yerde olarak golünü yine attı. İstediği gibi vuramasa da top ağlarla buluştu. Skor katkısının yanında rakip defansın dengesini bozan yıpratıcı özelliğiyle öne çıkan bir isim. Güçlü fiziğini de iyi kullanıyor. Gollerine devam etmesini umuyoruz. 

Burak: Formayı kapmak için çok çalışıyor. Sonradan oyuna girip skora katkı yapıyor. Trabzonsporla yakaladığı çıkışı sürdürüyor. Her maç kendini geliştiriyor. Kullandığı frikikteki vuruş tekniği de bunun ispatı. Ancak bir an önce formayı kapma hırsı sinirlerini biraz yıpratmış olacak ki, Umut'un golünde Amrabat'la gereksiz bir tartışmaya girdi. Kalecinin müdahalesiyle sendelediği pozisyonda kendini yere bırakmamak için çaba sarf ederken pozisyonunu kaybetti. Kendini yere bıraksa penaltı çalınacaktı. Çünkü pozisyon yüze yüz penaltıydı. Son dönemde üstüne fazla gelindiğinden kendini bırakmamak için gereksiz bir çaba gösterdi. 

Yekta: Hazırlık karşılaşmalarındaki formuyla dikkat çekiyordu. Bugün sonradan oyuna girdi. İyi de bir oyun ortaya koydu. Selçuk-Melo ikilisine iyi bir alternatif olabileceğini gösterdi. Sağ kanatta da görev alabiliyor olması en büyük artılarından. Zorlu maratonda kendisinden fazlaca yararlanacağımızı düşünüyorum. 

Uzun bir aradan sonra, ait olduğumuz yere Şampiyonlar Ligi sahnesine çıkıyoruz. Hepimizi saran heyecan maç günü doruğa çıkacak. Sonuç ne olursa olsun, ligimizde boy göstermenin keyfini sonuna kadar yaşayacağız. İnanıyorum ki Old Trafford stadından da güzel bir sonuçla dönerek bu coşkuyu yaşayacağız. Galatasaray bunları yapabileceğini daha önce defalarca gösterdi. Bu tip zaferlere uzak bir kulüp değiliz. 

ŞAMPİYONLAR LİGİ AREFESİ ( ANTALYASPOR - GALATASARAY )


Beklediğimizden çok daha kolay sonuca ulaştığımız bir maç oldu. Maçın hemen başında orta sahada oyunun hakimiyetini aldık. Antalyaspor'un Selçuk'a adam adama savunmayla Galatasaray'ın oyununu bozma çabası Aydın ve özellikle Ambrabat'ın ikinci bölgede göbeğe yaklaşarak pas trafiğine katılmasıyla etkisiz hale getirildi. Umut ve Elmander'in orta sahaya müthiş desteği ve Aydın'ın topun arkasında kalma başarısı Galatasaray'ın topu rakibe vermemesini sağladı. İlk yirmi dakika gol harici net bir pozisyon bulamasa da tamamen Galatasaray'ın kontrolünde geçti. Antalyaspor ilk yirmi dakika güçlü rakibi karşısında varlık gösteremedi. Erken yenen gol Antalyaspor'u oynatmamaya dayalı oyun formatından vazgeçmek zorunda bırakınca; Yirmibeş ile otuzbeşinci dakikalaer arasında, net bir pozisyon bulamasa da, Tita'yla Galatasaray savunmasını zorlayan Kırmızı Beyazlılar duran toplarla etkili olmaya çalıştı. Bu on dakikanın sonunda  Amrabat hızlı hücumda şapkadan tavşan çıkarınca, Galatasaray Antalyaspor karşısında rahatladı. İsaac'ın saçma sapan hareketiyse Antalyaspor'a havlu attırdı.

İkinci yarıda sahada Antalyaspor adına pek birşey yoktu. Burak Yılmaz yine oyuna girdikten sonra çok etkili oldu. Dağılmış savunmanın arkasına yaptığı koşulardan ziyade gelen her topa müthiş vuruşlar yaptı. Maça girer girmez klasik bir Selçuk pasına, direkten dönen müthiş volesi maçın en güzel anıydı.  Gol bölgesi dışında topla buluştuğu pozisyonlarda topu çok akıllı kullandı ve iyi paslar attı. Müthiş bir serbest vuruşla golünü de attı. Burak kaleciyi geçtiği pozisyonda, psikolojik olarak yere düşmemek için kendini zorladı. Kaleciyi geçmesine rağmen net müdahale dolayısıyla pozisyonunu kaybetti. Ve penaltı verilmedi. Kendini yere bıraksa laf edilecek, bırakmasa penaltı verilmiyor. Sözde futbol severler şark kurnazlığını bırakmadıkça bu ülkede bazı şeyler düzelmeyecek. Umut ise maç boyu sergilediği müthiş mücadelesini golle tamamladı.

Takımda fizik gücü yükseldikçe kadro tercihleri de netleşiyor. Sol bek hariç her pozisyonda alternatifler var ve çoğu formda oyuncular.

Kartalspor maçının yıldızı Yekta'nın oyuna girmesini bekliyorduk. Öyle de oldu. Bu değişiklikle orta sahayı üçledi Galatasaray. Bursaspor maçında da bu değişimi görmüştük. Maçın rahatlığı kadroda oynamaya izin verse de oyun devam ederken bu değişiklikleri yapabilmek, büyük takımların fark yarattığı durumların başında gelir. Yekta oynadıkça Selçuk- Melo orta sahasına iyi bir alternatif olacaktır. Yekta için kadro genişliği açısından beni en çok umutlandıran oyuncu diyebilirim.

Amrabat artık Emre'den formayı almış görünüyor. Maç boyunca hem kanattan hem göbekten her pozisyonda olmaya çalıştı. Topu olumlu kulllanmak için çaba sarf etti. İyi şutlar çıkardı. Tek dezavantajı Emre kadar savunmaya katılamaması. Bu da farklı maçlarda Emre'yle yer değiştirmesine sebep olacaktır.

Aydın geçen sezon yıllar sonra ilk defa pırıltı vermişti. Bu sezon yine olumlu başladı. Her şeyden önce sadece dripling yapıp orta açarak Galataray'da kalamayacağının farkında artık. İlk yarı takım savunmasına ciddi katkı yaptı. Bir Hamit fiziğine ve savunma gücüne sahip değil elbette ama topun arkasında kalmayı başardı.Selçuk'un baskı altında olduğu dönemlerde pas trafiğine katıldı. Zaman zaman çok iyi top sakladı. İkinci yarıda pek oyunda yoktu. Çabuk yoruldu.

Eboue yine müthiş bindirmeler yaptı. Bu ligin çok üstünde bir oyuncu.

Hakan Balta standart oyununu oynadı. İlk yarı birkaç hücumda kendinden beklenmeyen koşular yaptı. Elmander'e güzel bir pas verdi. İkinci yarı gereksiz top saklama girişimleri vardı. Kartal maçı gösterdi ki; şu anda alternatifi olmayan tek oyuncu ve malesef sakat.

Selçuk için artık pek birşey söylemeye gerek yok adam adama savunmayla oynadığı dönemde dahi mükemmel oynadı. Öne geçildikten sonraysa oyunun kontrolünü tamamen eline aldı. Attığı pasların asist niteliği taşımaması tamamen şanssızlıktı.

Melo yavaş yavaş form tutuyor. Biraz daha zamana ihtiyacı var. Seksen günlük tatilin etkileri hala sürüyor. Lig için belki ama Şampiyonlar Ligi için henüz hazır olamdığı kanısındayım.

Elmander yavaş yavaş form tutanlar arasında. Onun durumu biraz farklı tabi. O her şeyini tükenene kadar veriyor. Maç sonunu getirememesi, Burak gibi bir alternatifin olduğu yerde sıkıntı değil.  Golde koşusu da vuruşu da usta işiydi. Sakatlığının ciddi olmaması sevindirici.

Maç içinde göstereceği performansı en çok merak ettiğimiz oyuncu Cris'di. Malesef Antalya'nın hücumdaki etkisizliği Cris'in fiziksel durumu hakkında fikir sahibi olamamamıza sebep oldu. Muslera'nın hatalı pası sonrası tecrubesini kullanarak aldığı faul dışında fazla iş düşmedi.

Başta da söylediğimiz gibi beklediğimizden çok daha kolay bir galibiyet oldu. Şampiyonlar Ligi için moral açısından iyi, değerlendirme yapmak için kötü bir prova oldu. 

 

12 Eylül 2012

MİLLİ MESAİ



Hollanda'nın Avrupa Kupası hüsranı ve sonrasında Belçika ile oynadıkları hazırlık maçını kaybetmesi Abdullah Avcı'nın bu maç için iştahını kabarttığını söyleyebiliriz. Bu doğrultuda takım kurgusu, oyunu tutup skoru korumaktan ziyade, deplasmanda Hollanda'dan üç puan alıp gruba ciddi favori olarak başlamaya yönelikti. Zira maç öncesi basın toplantısında Hoca'nın "Artık play-of u değil, birinciliği hedeflemeliyiz." demesi bunun en büyük göstergesiydi.

Bu bağlamda Hollanda karşısında orta sahada Emre, Topal ikilisi onların hemen önünde Arda kanatlarda Tunay ve Sercan, en uçtaysa Umut görev alıyordu.

Avcı'nın kafasında net iki şey var. Birincisi Arda'yı, bu sezon Madid'de oynadığı gibi oynatmak ve ikilinin önünde ondan faydalanmak. Burda Arda'nın bir sene içindeki gelişimini göz ardı etmemek lazım. Koca kafa, kanat hücumlarında sol bekin  bıraktığı pozisyonu doldurmayan adamdan, rakibe önde ciddi pres yapan ve kritik bölgede her maç en az dört beş kritik top kapan bir oyuncuya dönüştü ki, Hollanda maçında hem Sercan'a getirdiği iki top, hem karşı karşıya kaçrıdığı pozisyon bunun göstergesiydi.

Hoca'nın kadrodaki diğer bir net tavrı ise Batı Avrupa alt yapısı çıkışlı oyuncuları kullanma tercihi .İki maçta da dizilişimiz 2010'da final oynayan Hollanda Milli Takımının ve Alman Milli Takımının dizilişleriyle aynı. Avcı'nın bu bağlamda Hamit'i sağ bekte oynatması ve doksan dakika oyunda tutması, bu tavrının başka bir göstergesi. Zira Hamit'in Hollanda'nın hızlı kanat oyuncularına (Robben) madara olması bir tarafa, sadece ilk yarıda altı kez ayağındaki topu rakibe verip kalemizde tehlikeli pozisyonlara sebep olması bile ikinci yarıya Gökhan'la başlamaya yetecek sebepti. En azından Tunay - Gökhan değişikliği yapılarak, Gökhan - Hamit sağ kanadı ile, Hollanda'nın tek etkili olduğu bölge durdurabilirdi. Avcı'nın başta HERMES olmak üzere hepimizi isyan ettiren tercihi ise ikinci yarıda Emre'nin yerine oyuna Nuri'yi almasıydı. Bir senedir hiç maç oynamayan, üstüne ağır sakatlıklar yaşayan Nuri'nin, Selçuk İnan'ın yerine oyuna dahil edilmesi hem Selçuk'a yapılmış bir ayıptı hem de Milli Takım adına maça havlu atmak anlamına geliyordu. Zira Liverpool-Arsenal maçını izleyenler Nuri'nin topa on metreden fazla yaklaşamadığını görmüşlerdir. Nuri'nin daha çok zamana ve oynamaya ihtiyacı var ki o formuna kavuştuğunda Nuri - Emre - Selçuk'lu tadından yenmez bir orta saha kurulacaktır diye tahmin ediyorum.

  Abdullah Hoca'nın orta saha felsefesi Hollanda karşısında tutmadı. Zira bu takımın en zayıf bölgesi defansın göbeği. Hal böyleyken zaten orta sahada tamamen savunmayı düşünen Mehmet Topal, stoperlerin hemen önüne kadar çekilmek zorunda kaldı. Onun geride kalması da Emre'nin kalemize maksimum 35-40 metre uzaklıkta topla buluşabilmesine sebebiyet verdi. Bu da Emre'nin en önemli özelliği olan topla rakip sahaya direkt kat edebilme yeteneğini baltaladı. Bu dakikalarda bir Selçuk - Tunay değişikliği yapılsa ve Arda kanada çekilse oyunun akışı değişebilirdi. Mevlüt'ün oyuna girmesi ise değerlendirmeye bile değmeyecek anlamsız bir değişiklikti.

Hollanda karşısında alınan yenilgi için çok da fazla bişe söylemeye gerek yok. Zaten gruptan çıkma hesapları yapılırken bu maça puan yazıldığını sanmıyorum. Önemli olan bu maçta alınan mağlubiyetin Estonya maçına nasıl yansıyacağıydı. İlk maçtan farklı olarak Tunay'ın yerine Umut, Hamit'in yerine ise Gökhan ilk 11de başladı. Dün Selçuk'un ilk 11'de olmaması benim için süpriz olmadı. Bunu iki açıdan değerlendirebiliriz. İlk olarak Avcı'nın baskılar benim tercihlerimi etkilemez mesajı. İkincisi ve benim öyle olmasını umduğum: Estonya karşısında Mehmet-Emre ikilisinin orta saha için yeterli olacağını düşünmüş olması.

Estonya'nın 26. dakikada 10 kişi kalması maçın geneli için tam bir fikir sahibi olmamızı engellese de, ilk yarım saat için şunları söyleyebiliriz: Defans bölgemiz gerçek bir felaket. Ortada hiç birşey yokken Estonyalıların savunma arkasına attıkları toplarla geriye düşebilir, hatta on kişi kalabilirdik. Hakemin penaltıyı atlaması ve iki pozisyonda Mehmet Topal'ın stoperlerden bile erken davranarak topa müdahalesi maçı lehimize çevirdi.
Kırmızı karta kadar da, sonrasında da maçın yıldızı Emre'ydi. Rakibin onbir kişi olduğu dönemlerde tandemimizdeki uyumsuzluğun yarattığı iki pozisyon haricinde. Soldan iki ve göbekten bir pasla Burak gole yaklaşırken Gökhan'ın pasında ise o kendine has müthiş koşusuyla golle burun buruna geldi. Rakibin kırmızı kart gördüğü pozisyon milli takımımızın 2 si çok net olmak üzere beşinci gol pozisyonuydu. Onbire onbir oynanan bölümüne bakınca oyunumuzun iyi, oyuncu tercihlerimizin doğru olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
İki maç sonunda Milli Takımın genel bir değerlendirmesini yapmak gerekirse: Hem bireysel performans hem de defans sorunları açısından orta sahada Mehmet - Emre - Selçuk üçlüsünü kullanmak Milli takımımızı Avrupa'nın hem fiziksel hem de niteliksel olarak en önemli takımlarından biri haline getirecektir. (Nuri ve Hamit alternatiflerini unutmadan) Ben Tunay'da birşey göremesem de, Abdullah Hocanın bir bildiği vardır diyerek Sercan, Tunay, Gökhan Töre ve benzeri oyuncuları Arda'yla beraber kanatta kullanabiliriz. Son adam olarak da maçına göre Burak veya Umut kullanılabilir.

Şahsi görüşüm; ne olursa olsun memleket futbolunun son üç yıldır en iyi işleyen hatta tek iyi işleyen sistemi göz ardı edilmesin. ( Burak - Selçuk - Umut)

Avcı'ya İNANmak


Milli Takımımız 2014 Dünya Kupası elemeleri grup mücadelelerine Hollanda karşılaşmasıyla başladı. Abdullah Avcı'nın göreve getirilmesiyle başlayan yeni yapılanmanın nasıl bir oyun ortaya koyacağı merak konusuydu. Hazırlık kampını ve hazırlık mücadelelerini yakından takip edenler takımdan ve mücadeleden umutluydu. 

Abdullah Avcı'yı İBB öncesi Milli Takım alt yaş kategorilerinde görev aldığı zamanlardan bu yana takip eden biri olarak şu anki görevini sonuna kadar hak ettiğine inanlardanım. Milli takımımızın alt yaş kategorilerinde ilklere imza atarak önemli başarılar yakalamış sonrasında İBB ile dikkat çeken bir istikrar ve başarı yakalamıştı. Zaten bu istikrar ve başarı grafiği kendisine Milli Takımın kapılarını açtı. 

Hazırlık maçlarında zaman zaman umut veren, zaman zaman karamsarlığa düşüren bir Milli Takım seyrettik. Oyuncu tercihleri ve oyun anlayışı hep dikkat çekiciydi. Kimi zaman eleştirdik, kimi zaman takdir ettik. Nihayetinde hazırlık maçlarıydı ve üzerinde fazla durulmadı. Olması gerekende buydu. Ancak Hollanda karşılaşmasındaki kadro seçimi hepimizi şaşırttı. Daha önce hiçbir hazırlık maçında bir arada oynamayan bu 11 Hollanda gibi zorluk derecesi yüksek mücadelede sahaya sürülmüştü. Bu sezon henüz kendi takımında bile forma şansı bulamamış isimler de vardı sahada. Bununla birlikte Alman liginin alt seviye takımlarından iki oyuncuda bu karşılaşmada ilk 11'de şans buldu. 

Kadroyu gördükten sonra içimizde fırtınalar kopsa da, belkide hocamız bizim göremediğimiz farklı bir şey görmüş ve ona göre bir kadro oluşturmuş diye düşünerek maç öncesi temkinli olmayı tercih ettik. Maç başladı dakikalar ilerlemeye başladı. Tam da beklendiği gibi daha ilk dakikadan orta saha üstünlüğünü rakibe verdik. Niyetimiz zaten üstünlük kurmak değil rakibin oyununu bozmaktı. Topal-Emre seçimi de bunun kanıtıydı. Nispeten bu anlayışta başarılı da olduk. Aslında bu anlayışta başarılı görünmemizde ki en büyük etken, Hollanda'nın son dönemdeki tarihinin en kötü oyunlarından birini oynuyor olmasıydı. Bu fırsatı değerlendirememiş olmamız üzücü olsa da, üstünde durulacak bir konu değil. 

Bizim üzerinde durmamız gereken asıl mesele Abdullah Avcı'nın nasıl bir tavır ve oyun anlayışı sergileyeceğiydi. Hollanda karşısındaki hatalı kadro seçimi ve oyun anlayışı haklı olarak eleştirildi. Her teknik adam hata yapar ve zaman zaman eleştirilir. Önemli olan hata yapmamak değil hatalardan ders çıkarabilmektir. Milli Takımı bekleyen asıl tehlike budur. Hollanda maçından sonra yorum yapmamamın ve Estonya maçını beklememin nedeni de budur. Abdullah Avcı Estonya maçına da Selçuk İnan'sız çıkarak, her şeyin en iyisini ben bilirim tavrını sürdürdü. Bu davranışıyla Hakan Şükür'e kafayı takan Ersun Yanal'ı hatırlattı. Umarım sonu benzemez. 

Avcı, basın toplantısında Hollanda'nın da Huntelaar'ı oynatmadığını söyledi. Huntelaar'ın oynamamasının nedeni yerinde Van Persie gibi formunun zirvesinde bir oyuncunun olmasıydı. Peki Selçuk İnan'ı oynatmayan Avcı yerine kimi koymuştu. Tunay? Topal? Sercan? Kimse kimseyi aptal yerine koymasın. Türkiye'nin en formda ismi olan Selçuk İnan'a rakip takımdan benzer bir isim bulunacaksa, bu isim formunun ve kariyerinin zirvesindeki Van Persie'dir. 

Avcı, Estonya'yı Selçuk İnan'sız yenerek bakın Türkiye'nin en formda oyuncusuna bu takımın ihtiyacı yok onsuz da rahatlıkla galibiyet alırız mesajı vermek istiyor. Bu tehlikeli anlayış Türkiye'nin 2014 macerasına da başlamadan noktayı koyar. 

Futbol bilgisine ve teknik direktörlük meziyetlerine çok inandığım, hatta Terim sonrası Galatasaray'ın başında görmeyi çok istediğim Avcı, beni hayal kırıklığına uğrattı. Umarım her şeyin en iyisini ben bilirim tavrını sürdürmez ve 2014 Dünya Kupasını da uzaktan seyretmek zorunda kalmayız. 

Estonya galibiyeti kimseyi aldatmasın. Eğer maç 0-0 devam ederken rakibin verilmeyen penaltısı verilse ve oyuncumuza kırmızı kart çıkmış olsa, daha yolun başında Milli hüsrana dönüşecekti 2014 yolu. Maçın kırılma anıda buydu. 

Takımımız Estonya karşısına yine 4-2-3-1 düzeninde çıktı. Hollanda maçından farklı olarak Hamit'in yerine Gökhan Gönül, Tunay'ın yerine de Burak görev yaptı. Umut'u Tunay'ın pozisyonuna çeken Avcı en uçta da Burak'a görev verdi. 

10 kişi kalmış Estonya'ya karşı taktik değerlendirme yapmak sağlıksız olsa da, iki maçı birlikte ele alırsak, 2014 Dünya Kupasına katılma şansımızı düşük görüyorum. Avcı'nın Hollanda karşısındaki Tunay ve Sercan seçimleri kanatları kullanmamızı engelledi. Orta sahamızda Emre-Topal önlerinde Arda üçlüsü güçlü rakip karşısında kırılgan kaldı. Estonya karşısında da gerek Umut'un tam kanat özellikleri taşımaması gerek Hasan Ali'nin hücumcu bir bek olmaması kanat etkinliğimizi düşüren etkenlerdi. Buna rağmen, orta alanda Emre-Topal-Arda üçlüsü zayıf rakibe karşı büyük üstünlük sağladı ve oyundan galip ayrıldık. Avcı, Romanya ve Macaristan maçlarında da bu seçimlerinde ısrarcı olursa ki olacak gibi görünüyor ben 2014 Dünya Kupasını da evden seyredeceğimizi düşünüyorum. 10 kişi Estonya karşısında sergilenen oyun bile tatmin edici değildi. Birkaç oyuncunun bireysel becerisi ve hakemin yardımıyla alınan üç puan kimseyi aldatmasın. İyi mücadele ediyoruz ama iyi oynamıyoruz. Bunun en büyük nedeni de Avcı'nın yanlış oyuncu tercihleridir. Özellikle Hollanda maçında geriye düştüğümüzde Selçuk yerine neredeyse bir senedir ayağına top değmemiş Nuri Şahin tercihi tam anlamıyla skandaldı. 

Dilerim ben yanılırım ve Milli Takımımız 2014 Dünya Kupasında mücadele eder. 

3 Eylül 2012

Şampiyonluk Yolunda bir Aslan S2E3


Takımımız ligin 3. haftasında TT Arena stadyumunda Bursaspor'u ağırladı. Uefa Avrupa Liginden talihsiz bir biçimde elenen yeşil beyazlı ekip, İstanbul'a yorgun ve moralsiz geldi. Galatasaray'ı yenip moral bulmanın hesaplarını yapan Sağlam ve oyuncuları maça istekli başladı. Gole kadarda iyi bir oyun ortaya koydular. Defansı önde kurup ileri uçta baskı yaptılar. Zaman zaman top kazanıp tehlike de yarattılar. İki takımda defansı önde kurunca oyun orta alanda sıkıştı ve çok top kaybı yaşandı iki taraf adına da. Belli ki Ertuğrul hoca rakibini iyi analiz etmiş, takımını da kısa sürede iyi hazırlamış. Golü yedikten sonra dirençleri biraz olsun kırılsa da oyunda kaldılar. Bunda Galatasaray'ın oyunu rölantiye almasının da etkisi oldu elbette. Nitekim ilk devre seyir zevki yüksek bir oyun oldu. 
İkinci yarıya hızlı başlayan yeşil beyazlılar aradığı golü duran toptan buldu ve oyuna yeniden ortak oldu. bu dakikadan sonra Galatasaray'ın şuursuz ataklarından faydalanarak üst üste önemli kontra ataklar yakalasalar da golle sonuçlandırmayı başaramadılar. Galatasaray golün şokunu üstünden atınca da yeniden oyunda denge sağlandı. Emre Çolak Amrabat, Elamder-Burak Yılmaz değişikleriyle de maçta dengeler yeniden Galatasaray lehine değişti. Zaten yorgun ve moralsiz olan ekip daha fazla direnemedi ve 3-1 geriye düştü. Galatasaray'ın rehavetinden faydalanarak skoru 3-2 ye getirseler de puan için yeterli olmadı. Bursaspor'u müthiş mücadelelerinden ötürü kutladıktan sonra Galatasaray'a geçelim. 

Takımımız maça iyi başladı. Defansını önde kuran rakibine karşı üstünlük kurmakta zorlansa da Umut Bulut'un takipçiliğiyle golü buldu. Bu dakikadan sonra oyunun kontrolünü eline alan Galatasaray oyunda tempoyu düşürdü. Soyunma odasına önde girse de Emre Çolak'ın etkisiz oyunu orta alanın aksamasına neden oldu. Kanatta etkisiz olduğu gibi sık sık orta alana gelerek Melo-Selçuk uyumunu da bozdu. İkinci yarıya Emre Çolak-Amrabat değişikliği beklerken Terim önde olan takımını bozmak istemediğinden olsa gerek değişikliğe gitmedi. Aksayan takım ikinci yarının başında üst üste pozisyonlar verdi. Emre-Amrabat değişikliği daha önce olsa daha farklı olabilirdi belki ama Terim'in takdiri diyelim. Golü yedikten sonra Burak-Elmander, Emre-Amrabat değişiklikleri geldi. Bu değişiklerden sonra son şampiyon sazı eline aldı ve iki gol buldu. Tam maç bitti diye düşünürken duran toptan gelen gol son bölümlerde sıkıntı yaşattı. Geçen sene az gol yemesiyle dikkat çeken Galatasaray, bir maçta daha birden fazla gol yemiş oldu. Bu maçta yediği golleri rehavete bağlayabiliriz. Ancak yaklaşan şampiyonlar ligi maçlarını düşünürsek kolay gol yeme sorununa bir çare bulmamız şart. Aksi takdirde kağıt üstündeki avantajımızın hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü Braga ve Cluj ekipleri bize oranla zayıf görünseler de son yıllardaki Avrupa ve lig başarıları dikkat çekici. Bu maçta takımımız adına sevindirici olan en önemli gelişmeyse; Melo ve Hamit'in gösterdikleri performans oldu. İkisi de iyi bir performans gösterdi ve en kısa sürede eski formlarını yakalayacaklarının sinyallerini verdi. Takım olarak da her maç daha iyiye gittiğimizi söyledikten sonra her zamanki gibi oyuncu performans değerlendirmemize geçelim. 

Fernando Muslera: Bu sezon çok gol yememizin kendisiyle hiçbir ilgisi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabii futbolcular nasıl olsa Muslera kurtarır deyip defansı ikinci plana atmıyorlarsa deyip komikliğimizi de yapalım. Her neyse yenen gollerde yine hatası yoktu. Kritik birkaç pozisyonda önemli müdahaleler yaptı. Her zamanki gibi kalesinde güven verdi.

Eboue: Kanattan yaptığı her bindirme yine rakip kalede tehlike yarattı. İsabetli ortaları, defanstaki kritik müdahaleleri, pozisyon bilgisi ve tecrübesiyle yine göz doldurdu. 

Dany: Kasımpaşa mücadelesinde yaptığı hataları tekrarlamadı. Uyum sürecini büyük oranda atlatmış göründü.  Terim'in özellikle üzerinde durup neler yapması gerektiğini maç görüntüleriyle anlattığını ve antrenmanlarda özel olarak ilgilendiğini düşünüyorum. Bugün o hataları tekrarlamaması ve basit oyunu tercih etmesi dikkat çekti. Takımla birlikte henüz ikinci maçına çıktığını düşünürsek başarılıydı diyebiliriz. 

Semih: Ujfalusi'yi aradı bugün. Ujfa ile mükemmel bir uyum yakalamışlardı. Bugün Dany'le ilk kez yan yana oynadı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine iyi bir performans gösterdi. Yanına Dany'nin yerine tecrübeli bir stoperin şart olduğunu düşünüyorum. İki tecrübesiz ismin 3 kulvarda başarılı olması mümkün görünmüyor. 

Hakan Balta: Emre Çolak'ın vasat oyunu kendisini de etkiledi. Buna rağmen iyi oynadı. İyi mücadele etti. Emre yüzünden yalnız kaldı o kanatta tek başına savaşmak zorunda kaldı. Bu yüzden kanat bindirmelerini de yapamadı. Ön plana çıkmasa da çok çalıştı bence günün başarılı isimlerinden biriydi. 

Emre Çolak: Kasımpaşa maçının yıldızı Emre, Beşiktaş maçının ardından Bursaspor mücadelesinde de vasatı aşamadı. Kanatta varlık gösterememesi bir tarafa, sık sık göbeğe gelerek Melo-Selçuk ikilisinin oyununu da bozdu. Çok top kaybetti, gereksiz birçok müdahalede bulundu. Hata yaptıkça daha çok çırpındı ama çırpındıkça da daha çok hata yaptı. Beşiktaş mücadelesinde ortaya koyduğu vasat oyunun ardından formayı Amrabat'a teslim eder diye düşünmüştüm ama yine ilk 11 de başladı. Yerine giren Amrabat'ın başarılı performans göstermesiyle haftaya yedek soyunacağını söyleyebiliriz. Olması gereken de bu. Kendine olduğu kadar takıma da zarar vermeye başladı. 

Selçuk: Takımın şefi yine iş başındaydı. Çok çalıştı çok mücadele etti. Belki istatistik anlamında skora direk katkıda bulunmadı ama genel anlamda başarılı bir oyun çıkardı. Ayrıca ilk golde de korneri kullanan isimdi. 

Melo: Bugün 90 dakika sahada kaldı. Eski formuna yakın bir performans ortaya koyarak sevindirdi. ilerleyen haftalarda daha çok katkı verecektir. Özellikle hücuma daha çok katılmasını bekliyoruz. Çünkü hücuma katıldığı her pozisyon rakip kalede tehlike yaratıyor. Eski fizik gücüne kavuştuğunda hücuma yine daha fazla katkı sağlayacaktır. 

Hamit: Yüzümüzü güldüren bir diğer isimde Hamit'ti. Maç eksiğini kapatmaya başladığı net biçimde görüldü. Takıma uyumu da her geçen gün artıyor. Birkaç haftaya çok iyi duruma gelecektir. Beklentilerin farkında olduğunu mücadelesiyle ispat etti. 

Elmander: Belki skor tabelasında ismi yoktu ama çok çalıştı rakip defansı yıprattı. Golden önce Melo'yla girdikleri verkaç muhteşemdi. nitekim top kornere gitti ve devamında da gol geldi. Kendisinin yerine oyuna giren Burak'ın gösterdiği performans haftaya Terim'i kadro kurmakta zorlayacaktır. Tabii takımımızın en önemli sorunu hep bunlar olsa keşke. 

Umut: Başarılı performansını bugünde sürdürdü. Goldeki fırsatçılığı dikkat çekti. Topu iyi takip etti ve doğru zamanda doğru yerdeydi. Yine takımın en başarılı isimlerinden biri olmayı başardı.

Amrabat: Oyuna yine sonradan girdi. 2. golde defansı hataya zorlayarak rakibe kendi kalesine gol attırdı dersek yanlış olmaz. 3. golünde asistini yapan isimdi. Sonradan oyuna girerek iki golde direk pay sahibi oldu. Emre Çolak'tan formayı söktü aldı diyebiliriz. Keyif veren futbolunu bundan sonra 90 dakika seyrederiz diye umuyorum. 

Burak: Oyuna sonradan girdi. Golünü de attı. Ne kadar önemli bir golcü olduğunu gösterdi. Forma rekabetinde Terim'i en çok düşündüren isimdir sanıyorum. Bugünden sonra daha da düşündürecektir. Haftaya 11'de başlar mı bilinmez ama yakın zamanda düzenli forma giymeye başlayacaktır. 

Takımımız her geçen gün daha iyiye gidiyor. Kolay gol sorununu da çözdüğümüz zaman Süper Lig'i domine edeceğiz. Daha önce dediğim gibi bu haftalarda aldığımız her puan çok önemli. Şu ana kadar da 3 maçta 7 puanla hedeflediğimiz noktadayız diyebiliriz. Artık hepimizi Şampiyonlar Ligi heyecanı sardı. Kuralar çekildi fikstür belli oldu. Şampiyonlar Liginde kolay rakip yoktur ancak nispeten kolay bir gruba düştüğümüzü söyleyebiliriz. Umarım kağıt üstündeki avantajımızı iyi değerlendirip gruptan çıkarız. 

ŞAMPİYONLAR LİGİ NİYETİNE

Bir Galatasaray'lı için Süper Lig:  Futbolsuz geçen zamanları değerlendirme ve yeni bir Avrupa macerası için gerekli prosedürleri yerine getirme dönemidir.

Çok uzun zamandır hasret kaldığımız Şampiyonlar Ligi için artık gerçek anlamıyla geri sayıma başladık. Kalplerin ritminin hızlanmaya başladığı ilk eşik olan, grup kura çekimlerinin yapıldığı dakikalarda malesef keyfimizi kaçıran çok üzücü bir haber aldık. Tecrübe ve yeteneğiyle savunmanın bel kemiği ve Galatasaray'da hücumun başlatıcısı olan Ujfalusi'nin sakatlanması, kadroyu tamamlamış olmanın verdiği rahatlıkla kuraları izlemek için televizyonun karşısına geçen bizleri, bir anda düşüncelere gark etti.

Başta blogdan yazar ve eski ev arkadaşım Hermes olmak üzere, yakın çevremin de bildiği gibi benim savunmaya ilk tercihim, Arsenal'den hayranı olduğum, bugünün City'lisi Kolo Toure. Yaşadığı doping sansasyonuyla Ada'da gözden düşen Fildişi'linin, hem Bursa hem de Trabzonspor'la görüşmüş ve parada anlaşamamış olması, transferin Galatasaray için çok zor olmayacağını gösterdi. Ayrıca Eboue ile hem Arsenal'de hem de milli takımda yan yana oynamaları çok büyük avantaj. Ayrıca hem sağbek hem ön libero için alternatif olabilecek bir oyuncu. Stoper özellikleri, hücuma katılışları, top kullanışı ve hava hakimiyetiyle, Avrupanın üst düzey savunmacılarından biri. Ve önünde oynayabileceği en az dört sene olduğunu düşünüyorum. Fatih Terim'in maç sonrası demeci ve Eboue'nin boşboğazlığıyla, Toure isminin artık yüksek sesle söylemesi beni yeterince heyecanlanıyor. Ayrıca Fatih Hoca'nın basın toplantısında yalnızca stoper değil başka ihtiyacımız da var demesi burnuma bir çilek kokusu gitriyorsa da bir imza görmeden havaya girmek istemiyorum.Hücum hattına yapılacak bir takviyenin takımın dengesini alt üst etmesinde  de çekinmiyor değilim. Zira şu haliyle bile o bölgede kadro tercihlerinin tartışma yaratacağı bu gün iyice belli oldu. Transfer konusunu burada tamamlamadan önce eğer stoper harici bir transfer yapılacaksa sol beke yapılsın diyor ve noktayı koyuyorum.


Dedğim gibi kendimizi iyice Şampiyonlar Ligi'nin havasına kaptırdık . Bu gün oynadığımız Bursa maçı, Şampiyonlar Ligi öncesi takımı görmek adına iyi bir fırsat aslında. Zira Süper Lig sürecinde kendi sahamızda bize karşı savunmayı önde kurup ort asahasını stoperlerimizin hemen önüne kadar çeken, orada baskı kuran ve biz daha hücuma çıkarken bizi zor durumda bırakan bir rakiple her zaman oynayamıyoruz. Bu maç kanımca Galatasaray için Şampiyonlar Ligi öncesi taşların yerine oturduğu maç olma değeri taşıdı. Oynadığımız oyunu ve oyuncu değerlendrmelerini ayrıntılarıyla hermes yapacaktır zaten. Ben kadro ile ilgili bir kaç kelam etmek isterim.

Öncelikle Kasımpaşa maçının ilk yarım saatinden sonra sol içe çekilen ve Selçuk'un yanında başarılı bir performans sergileyen Emre Çolak'dan bahsedelim. Geçen seneden beri ısrarla söylediğim bir şey var ki. Emre kesinlikle bir kanat oyuncusu değil. Bir kanat oyuncusunun belirgin iki özelliği vardır. Birincisi kanat oyuncusu topla kat edebilmeli, sıfıra inebilmeli. Emre topla kat etme yeteneğine sahip bir oyuncu değil ikincisi hucum anında kendi kanadında ki beke pozisyon açıp kendisi içeri topsuz kat etmeli bunu da pek göremiyoruz Emre'de. Arkasında oynayan oyucunun da Hakan balta olması ve hakanın risk almayı pek sevmemesi, sol kanadın hücumda neredeyse hiç etkili kullanılmamasına sebep oldu.  Amrabat'ın oyuna girmesi ile o bölgenin nasıl hareketlendiğini sanırım hekes görmüştür. Galatasaray'ın şu andaki sisteminde (4-4-2 ) özellikle kendi sahamızda oynayacağımız maçlarda Amrabat o bölgede daha etkili ve daha doğru bir tercih olacaktır.

Emre Çolak kötü oyuncu mu ? Tabi ki hayır. Emre topu çok iyi saklayan ve  uzun ve kısa mesafeli iyi paslar atabilen, zaman zaman çok iyi zamanlamayla iyi şutlar atabilen bir merkez ortasaha oyuncusu. Kasımpaşa maçına dönecek olursak Emre'nin iyi performansının  yanında Selçuk'un geride nekadar etkisiz kaldığını da göz ardı edemeyiz. Selçuk'un hücumdaki etkisinin en büyük itici gücü arkasında Felipe Melo'nun varlığıdır. Yani Emre'den maksimum verim almak için  şu an ki Galatasaray'ın 4-3-3 gibi bir sistem kurması lazım ki  o da şu anda pek mümkün değil. Ayrıca sağ kanatta Hamit'in artan performansı ve içeri kat edeişleriyle Eboue'nin bindirmeleri de görünce, Galatasaray için en uygun sistemin geçen sezondan gelen (4-4-2) sistem oduğunu söylemek çok da zor olmasa gerek.

Ufa'nın sakatlığı demişken, Ufa gibi bir tecrübeyle yanyana oynamanın Semih için ne büyük bir şans olduğu bugün çokdaha net görüyoruz. Geçen sene Reyes ve Forlan'ın bonusu olarak düşünüp burun kıvırdığımız Çek yıldız, takıma kattığı büyük değerin yanında Semihin çıkışında da tecrübesi ve yeteneğiyle çok büyük bir paya sahip.Eğer Semih'e, Sevet veya Gökhan'ın yanında forma verilseydi bugün kendini bir takasın içinde ya da PTT birinci ligde kirada bulabilirdi. Benim Şampiyonlar Ligi'ndeki stoper tecihim, çabukluğu, tek hamleli olmayışı ve bazen kendine aşırı güveni paslarda hatalar yapmasına sebep olsa da de teknik kapasitesinin Semih'e göre yüksek oluşundan ötürü Dany. Semih ise yerli pasaportu ve potansiyeliyle ligde ilk onbirde daha fazla şans bulacaktır.( Tabi ki bir stoper transferi yapıldığı var sayılınca)

Bir diğer kaos bölgesinin hücum hattı olduğu açık bir şekilde bugün ortaya çıktı. Sezon başında bir çoğumuz Elmander, Burak ikiisinin kadronun açık ara iki ismi olacağı Umut'un ise iyi bir alternatif olarak sezon boyu kadroda kalacağı ve sezon sonunda Fransa'ya geri döneceği düşüncesindeydik. Fakat Uumut'un sezona fırtına gibi başlaması tüm hesapları alt üst etti. Yakın zaman için formalardan birini Umut kapmış görünüyor. Diğer forma için Elmander ve Burak arasında çekişme bir süre daha devam edicek.

Ben Burak'ın transerini Galatasaray'ın geçen sene eksikliğini yaşadığı deplasman golcüsü eksikliğini kapatması açısından çok önemli buluyrum. Elmander raikbi pres gücüyle zorlayan ve takımın rakip sahaya çökmesini sağlayan, takım sıfıra indiğinde çok etkili olan bir oyuncu. Ligin en iyi şutörlerinden de biri. Burak ise rakip öndeyken, savunma arkasına müthiş koşular yapan, gol bölgesine çok çabuk gelebilen, fizik gücü yüksek ama Elmander'in yırtıcılığından uzak bir forvet. Umut ise Elmander ve Burak'ın ortasında ne Elmander kadar yırtıcı ne Burak kadar süratli olan ama ikisinin özelliklerine de belli ölçüde sahip olan bir santrafor.

Elmander sezon sonu yaşadığı sakatlığın olumsuz etkilerinin fiziksel anlamda hala taşıyor olsa da Şampiyonlar Ligi 'ne kadar hazır hale geleceğini düşünüyorum. Fiziksel olarak hazır hale geldiğinde santrafor tercihleri Fatih Hoca için daha zor bil hal alacak. Bu günkü maçı ele alırsak, hücum hattında mutlaka Burak olmaıydı. Zira Bursa, savunmayı kalesine 40 metre civarında kurarken bizde bu mesafe maksimum 25 metredeydi. Orta sahamız Emre, Hamit, Melo ve Selçuk gibi statik oyunculardan kurulu olunca Elmander gibi rakip kaleye yakın oynamayı seven bir oyuncunun işi hayli zor oldu. Maç içinde daha çok orta saha civarında topla buluşan Elmander çok da etkili olamadı. Bu günkü onbir tercihini Hoca'nın iyi giden düzeni bozmama geleneğine bağlıyorum. Zira Burak, Bursa skoru 1-1 e getirip savunmayı biraz daha geri çektiği dakikalarda oyuna girmesine rağmen savunma arkasına atılan paslarda ne kadar etkili olduğunu bizlere hatırlatmayı es geçmedi. İkinci gol yine Burak'ın savunma arkasına yaptığı bir koşu neticesinde geldi. Attığı gol de kaymak oldu.

Benim fikrim ilerleyen dönemlerde Elmander fiziksel anlamda eksiklerini giderince onbirin değişilmezi olacak diğer forma ise rakibe göre Burak ve Umut arasında değişecektir.

Devler Ligi'ne daha zaman var. Bu günlük sadece büyük heyecan öncesi takımın durumundan bahsedelim. Gurubumuzu ve gruptaki durumumuzu daha sonra ele alalım diye düşündüm.

SON OLARAK KAFAMDAKİ ŞAMPİYONLAR LİGİ KADROSU


                                                          
                                                                 MUSLERA
                                                     
                         EBOUE        -       TOURE        -      DANY       -       BALTA

                                                                 
                                                        MELO
                                                                              SELÇUK
   
                         HAMİT                                                                     AMRABAT
                                         
                                          
                                                     BURAK(UMUT)
                                                                                   ELMANDER