12 Eylül 2012
MİLLİ MESAİ
Hollanda'nın Avrupa Kupası hüsranı ve sonrasında Belçika ile oynadıkları hazırlık maçını kaybetmesi Abdullah Avcı'nın bu maç için iştahını kabarttığını söyleyebiliriz. Bu doğrultuda takım kurgusu, oyunu tutup skoru korumaktan ziyade, deplasmanda Hollanda'dan üç puan alıp gruba ciddi favori olarak başlamaya yönelikti. Zira maç öncesi basın toplantısında Hoca'nın "Artık play-of u değil, birinciliği hedeflemeliyiz." demesi bunun en büyük göstergesiydi.
Bu bağlamda Hollanda karşısında orta sahada Emre, Topal ikilisi onların hemen önünde Arda kanatlarda Tunay ve Sercan, en uçtaysa Umut görev alıyordu.
Avcı'nın kafasında net iki şey var. Birincisi Arda'yı, bu sezon Madid'de oynadığı gibi oynatmak ve ikilinin önünde ondan faydalanmak. Burda Arda'nın bir sene içindeki gelişimini göz ardı etmemek lazım. Koca kafa, kanat hücumlarında sol bekin bıraktığı pozisyonu doldurmayan adamdan, rakibe önde ciddi pres yapan ve kritik bölgede her maç en az dört beş kritik top kapan bir oyuncuya dönüştü ki, Hollanda maçında hem Sercan'a getirdiği iki top, hem karşı karşıya kaçrıdığı pozisyon bunun göstergesiydi.
Hoca'nın kadrodaki diğer bir net tavrı ise Batı Avrupa alt yapısı çıkışlı oyuncuları kullanma tercihi .İki maçta da dizilişimiz 2010'da final oynayan Hollanda Milli Takımının ve Alman Milli Takımının dizilişleriyle aynı. Avcı'nın bu bağlamda Hamit'i sağ bekte oynatması ve doksan dakika oyunda tutması, bu tavrının başka bir göstergesi. Zira Hamit'in Hollanda'nın hızlı kanat oyuncularına (Robben) madara olması bir tarafa, sadece ilk yarıda altı kez ayağındaki topu rakibe verip kalemizde tehlikeli pozisyonlara sebep olması bile ikinci yarıya Gökhan'la başlamaya yetecek sebepti. En azından Tunay - Gökhan değişikliği yapılarak, Gökhan - Hamit sağ kanadı ile, Hollanda'nın tek etkili olduğu bölge durdurabilirdi. Avcı'nın başta HERMES olmak üzere hepimizi isyan ettiren tercihi ise ikinci yarıda Emre'nin yerine oyuna Nuri'yi almasıydı. Bir senedir hiç maç oynamayan, üstüne ağır sakatlıklar yaşayan Nuri'nin, Selçuk İnan'ın yerine oyuna dahil edilmesi hem Selçuk'a yapılmış bir ayıptı hem de Milli Takım adına maça havlu atmak anlamına geliyordu. Zira Liverpool-Arsenal maçını izleyenler Nuri'nin topa on metreden fazla yaklaşamadığını görmüşlerdir. Nuri'nin daha çok zamana ve oynamaya ihtiyacı var ki o formuna kavuştuğunda Nuri - Emre - Selçuk'lu tadından yenmez bir orta saha kurulacaktır diye tahmin ediyorum.
Abdullah Hoca'nın orta saha felsefesi Hollanda karşısında tutmadı. Zira bu takımın en zayıf bölgesi defansın göbeği. Hal böyleyken zaten orta sahada tamamen savunmayı düşünen Mehmet Topal, stoperlerin hemen önüne kadar çekilmek zorunda kaldı. Onun geride kalması da Emre'nin kalemize maksimum 35-40 metre uzaklıkta topla buluşabilmesine sebebiyet verdi. Bu da Emre'nin en önemli özelliği olan topla rakip sahaya direkt kat edebilme yeteneğini baltaladı. Bu dakikalarda bir Selçuk - Tunay değişikliği yapılsa ve Arda kanada çekilse oyunun akışı değişebilirdi. Mevlüt'ün oyuna girmesi ise değerlendirmeye bile değmeyecek anlamsız bir değişiklikti.
Hollanda karşısında alınan yenilgi için çok da fazla bişe söylemeye gerek yok. Zaten gruptan çıkma hesapları yapılırken bu maça puan yazıldığını sanmıyorum. Önemli olan bu maçta alınan mağlubiyetin Estonya maçına nasıl yansıyacağıydı. İlk maçtan farklı olarak Tunay'ın yerine Umut, Hamit'in yerine ise Gökhan ilk 11de başladı. Dün Selçuk'un ilk 11'de olmaması benim için süpriz olmadı. Bunu iki açıdan değerlendirebiliriz. İlk olarak Avcı'nın baskılar benim tercihlerimi etkilemez mesajı. İkincisi ve benim öyle olmasını umduğum: Estonya karşısında Mehmet-Emre ikilisinin orta saha için yeterli olacağını düşünmüş olması.
Estonya'nın 26. dakikada 10 kişi kalması maçın geneli için tam bir fikir sahibi olmamızı engellese de, ilk yarım saat için şunları söyleyebiliriz: Defans bölgemiz gerçek bir felaket. Ortada hiç birşey yokken Estonyalıların savunma arkasına attıkları toplarla geriye düşebilir, hatta on kişi kalabilirdik. Hakemin penaltıyı atlaması ve iki pozisyonda Mehmet Topal'ın stoperlerden bile erken davranarak topa müdahalesi maçı lehimize çevirdi.
Kırmızı karta kadar da, sonrasında da maçın yıldızı Emre'ydi. Rakibin onbir kişi olduğu dönemlerde tandemimizdeki uyumsuzluğun yarattığı iki pozisyon haricinde. Soldan iki ve göbekten bir pasla Burak gole yaklaşırken Gökhan'ın pasında ise o kendine has müthiş koşusuyla golle burun buruna geldi. Rakibin kırmızı kart gördüğü pozisyon milli takımımızın 2 si çok net olmak üzere beşinci gol pozisyonuydu. Onbire onbir oynanan bölümüne bakınca oyunumuzun iyi, oyuncu tercihlerimizin doğru olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
İki maç sonunda Milli Takımın genel bir değerlendirmesini yapmak gerekirse: Hem bireysel performans hem de defans sorunları açısından orta sahada Mehmet - Emre - Selçuk üçlüsünü kullanmak Milli takımımızı Avrupa'nın hem fiziksel hem de niteliksel olarak en önemli takımlarından biri haline getirecektir. (Nuri ve Hamit alternatiflerini unutmadan) Ben Tunay'da birşey göremesem de, Abdullah Hocanın bir bildiği vardır diyerek Sercan, Tunay, Gökhan Töre ve benzeri oyuncuları Arda'yla beraber kanatta kullanabiliriz. Son adam olarak da maçına göre Burak veya Umut kullanılabilir.
Şahsi görüşüm; ne olursa olsun memleket futbolunun son üç yıldır en iyi işleyen hatta tek iyi işleyen sistemi göz ardı edilmesin. ( Burak - Selçuk - Umut)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder