Soruşturmanın başladığı günden bu yana birçok şey yazıldı çizildi. Gazetelerin, televizyonların, sosyal medyanın gündemini oluşturdu. Süreç boyunca spor medyası, savcılar, polisler, kulüpler, kulüp yöneticileri, yayıncı kuruluş ve futbol federasyonu maalesef sınıfta kaldı. Sorumluluk sahibi bu kişi ve kurumlar, bilerek veya bilmeyerek toplumun kutuplaşmasının baş aktörleri oldu. Bu kişi ve kurumların süreç boyunca nasıl bir sınav verdiklerine şöyle bir göz atalım.
Türkiye Futbol Federasyonu: Göreve gelir gelmez ateşten topu kucağında buldu, işleri şöyle zor, böyle zor zırvalarını geçelim. Kimse onları o koltuklara zorla oturtmadığı gibi kimseyi o koltuklara da bağlamadılar. Huzuru yakalamak için oturan olduysa, çok yanlış yere oturmuş. Federasyon başkanımız her açıklamanın ardından ''herkesi memnun edecek bir yol yok'' diye not düşüyor. Senin görevin herkesi memnun etmek değil zaten. Senin görevin Türkiye'de futbolu denetlemek ve düzenlemek. Her açıklamanın ardından birilerini memnun etmekten bahsettiğinde, fena halde kıllanıyorum. Her açıklamanın ardından yeterince soru işareti kalmıyormuş gibi bir de bu ekleniyor. Benim açıklamadan anladığım belli bir konu hakkında kamuoyunu aydınlatmadır. Kusura bakmayın ama yaptığınız her açıklama, akıllarda ki soru işaretlerine yenisini eklemekten öteye gitmedi. Kulüplerin, yayıncı kuruluşun ve medyanın baskısına boyun eğdiğiniz için süreç içinden çıkılmaz bir hal aldı. Hatalarınızı hatayla kapatmaya çalıştınız. Dolayısıyla bir süre sonra ipin ucu kaçtı. Bundan sonra kimse yakalayamaz. Tahminim o ki Uefa o ipi yakalayacak. Ve Türk futbolunu o ipte sallandıracak. Umuyorum böyle bir durumla karşılaşmayız.Ama ''Bugünü tarihe not düşün Galatasaray bizi Uefa ya şikayet etti. Bundan sonra olacaklardan Galatasaray sorumludur.'' açıklamandan da sürecin bu yönde ilerleyeceği anlaşılabilir. Nitekim bugün, Uefa başmüfettişinin Türkiye'ye gelmesi ve savcılardan bilgi alması hayra alamet değil. Müfettişten bir saat önce apar topar adliyeye gidip, savcılarla görüşmenizde epey tuhaf oldu. Sonuç olarak, sürecin en başarısız ismi oldunuz.
Yayıncı kuruluş: Futbolumuza büyük yatırım yapan bu kuruluş, soruşturmanın başlamasıyla paniğe kapıldı. Dekoder satışının düşmesi, iade edilen dekoderlerin hayli fazla olmasıyla da ne yapacağını şaşırdı. Federasyona ciddi baskı uyguladı. Yaptığı yatırımın karşılığını almak için her yolu denedi; deniyor da. Son olarak da süper ligin playoff'lu olmasını önerdi. Bu soruşturmadan bir an önce paçayı sıyırmanın hesabını yapan federasyonumuzda öneriye balıklama atladı. Playoff sistemine karşı olmamı bir tarafa bırakırsak; bu önerinin tartışılmadan olgunlaştırılmadan kabul edilmesi başlı başına büyük bir yanlıştır. Türk futbolunun verdiği bu önemli sınavda, serinkanlı olması gerekenler maalesef en telaşlı isimler oldular. Panik havası hata üstüne hata yapmalarına neden oldu. Yayıncı kuruluş da bu süreçte en çok tepki toplayanlardan oldu ve onlarda sınıfı geçemedi.
Kulüp yöneticileri: Tek tek ele almak istemiyorum. Çünkü, genel olarak Türk futbolu hiçbirinin umrumda değil demek, hiç de yanlış olmaz. Türkiye'de kulüp yöneticileri futboldan anlayan, profesyonel isimlerden oluşmaz. Avrupada kulüp satın alan iş adamlarından pek farkları yoktur. Kulüp başkanlarının tamamına yakını iş adamlarından oluşur. Bundan yana bir sıkıntı yok. Sıkıntı bu sevgili iş adamlarımızın futbolu profesyonel isimlere bırakmamasından doğar. Futbola finansal anlamda kar-zarar açısından baktıkları için Türk futbolu bir adım ileri gidemedi. Bu zihniyetle gidemezde zaten. Amaçsız anadolu kulüplerinin değerli başkanları da üç kuruş para kazanmak için playoff'lu lig önerisine atladılar. Tıpkı üç kuruş kaybetmemek için şike soruşturmasında büyük kulüplerimizin cezalandırılmasına şiddetle karşı çıktıkları gibi. Tamam siz üç kuruş para kazanacaksınız da ya Türk futbolu? Marka değeri? Bu ülkede lige daha iyi hazırlanabilmek için Avrupa kupalarına gitmeyen zavallı kulüplerimiz var. Neden? Çünkü ne kadar üst sıralarda bitirirlerse o kadar para kazanacaklar. Ya Türk futbolu? Taraftarların gönül verdiği renkler? cevabınız yok değil mi? ne acı. Siz daha sınava girmeden başarısız olanlarsınız. Üzgünüm yine sınıfta kaldınız.
Medya: İşin medya yönü; trajik olduğu kadar eğlenceli de. Ne zaman köyümün kahvehane sohbetlerini özlesem; hemen bir tartışma programını açıyorum. Konuşanlar sorumluluk sahibi bilinçli futbol adamları değil de, sanki köyümün kahvehanesinde ki Mehmet amca Ahmet amca. Öyle sıcak, öyle içten, bir o kadar da seviyesiz. Akla gelen dile geliveriyor hemen.(aklı başında çok değerli isimlerin yaptığı programlar da var elbette, aynı zamanda çok değerli spor yazarları da var onları tenzih ederim) Toplumun kutuplaşmasına, nefretin körüklenmesine ciddi katkıları oldu. Kimi bir yerlere yaranmaya çalıştı, kimi reyting peşinde koştu, kimi daha fazla para kazanmaya çalıştı. Ya Türk futbolu? Medyada sınıfta kalanlar arasında yerini aldı.
Savcılar: Soruşturmayı yöneten savcılar yayın yasağını daha önce getirmiş olsalardı keşke. Bilgi kirliliğinin önüne bir nebze geçilebilirdi böylece. İddianamenin hazırlanıp, soruşturmanın gizliliği kalkmadan ne söylesem yanlış olur. İddianame hazırlandıktan sonra bu başlığa dönmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Sınıfı geçip geçemedikleri, iddianamenin ardından netleşecek.
Futbolun emekçileri olan bizler, soruyoruz: Ya Türk futbolu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder