14 Aralık 2010

Ben Ve Futbol

bu toprakarda yaşayan her insan gibi bende de derin duygular barındırır futbol. hakan şükür ve bülent korkmaz ( ki ne acıdır ikisi de istenmeyen adam ilan edilmiş vaziyette) uefa kupasını kaldırırken tv başında ağlayan bir çocuktum. ardından dünya kupası maçlarını okulu asıp izleyen bir delikanlıya dönüştüm. sonra bir duraklama evresi girdi hayatımıza. kimisi için bu duraklama evresi bütün hayatını kapladı kimisi içinse bu sadece bir spordu. ben hatırlayamıyorum o dönemde futbolla alakalı ilgimi. hatırladığım tek şey galatasarayın borçları, fenerbahçenin kapanan borçları, trabzonspor taraftarlarının inatla şampiyonluk istemeleri ( ve her yöneticinin kendini bilmez bir şekilde sezon başlarında şampiyonluğa talip olmaları), ve beşiktaşın daha tam organize olamamış taraftar grupları. milli manada ise tam bir hayal kırıklığı yaşanıyordu o günlerde. dünya üçüncüsü bir takım vardı elimizde ardından konfederasyon kupası ardından şenol güneşin ayağının kaydırılması, ve ardından başlayan çöküş süreci. ve her çöküş sürecinde olduğu gibi fatih terime sarılmamız. ( aradaki ersun yanallı zamanları başka bir yazıda detaylıca inceleyeceğiz. ) facialar terim geldiğinde bitmiyordu o zamanlar. milli takımdan önceki ikinci galatasaray döneminde bunu görmüştük. ve ardından bana göre türk futbol tarihinin en büyük faciası yaşandı. hem de 15 dakika içinde. mehmet özdileğe sorsanız hala pişmandır yaptığından. anlatabildim değil mi neyi kastettiğimi? facialar birbirini kovalarken gazla çalışan bir milli takım avrupa da doğru düzgün başarılar sağlayamayan klüp takımları ( fenerbahçe nin lokal başarılarını saymazsak) kendi ligimizde söylemeye bile gerek olmayacak derecede düşük bir kalite. ve sonra avrupa futbol şampiyonasına gidebildik. o yılları hala hatırlarım çünkü yakın geçmiş onlar. artık büyümüştüm ve hayatımı futbola kanalize etmemem gerektiğini anlıyordum lakin bu bizim gibi insanlar için bir milli meseledir. milli takımımız hepimize sinir krizleri yaşatarak avrupa şampiyonasında yarı finale kadar gelmişti. tekrar umut doldu yüreklerde , tekrar dünya 3.sü olan takımın devamı sayılabilecek bir takım kurulmuştu ve başarı gelmişti. ve her zaman ki sorun unutulmuştu. günü kurtarmıştık. ligimizde de işler hiç iyi gitmiyordu. aynaya baktığımda uefa kupasını kaldıran elleri görüp buna ağlayan bir çocuk yoktu artık. ve zamanla ( özellikle ligimiz için inanılmaz derecede astronomik bir fiyatla digitürkün sahneye çıkmasıyla) küçük klüpler (ki bu tanıma kıl olurum bir yerde bir şeyin küçük olması için o yerde bir de büyüğün olması gerekir) maddi anlamda zenginleşmeye başladıkça iş değişti. ve belki de digitürkün hiç istemeyeceği şekilde. çünkü büyük takımlar çöküyor küçük takımlar yükseliyordu. taraftarı bile olmayan takımlar büyük takımların evinde onları eze eze yeniyordu. milli manada dünyanın farkına vardığı hiddink gerçeğinin biz de farkına vardık. fakat farkına varamadığımız olay almanyayı yenmemizin zaten imkansız olduğuydu. mesutun türkiyeyi seçmemesi üstüne üstlük bize gol atması bazılarını yüreklerinden yaralamıştır eminim. ve geldik bugünlere. karşımızda duran tablo şudur: büyük takımların devri kapanmak üzere, milli takımımız da değişim rüzgarları geçici mi kalıcı mı zaman gösterecek, katar da bir dünya kupası yapılacak ( ve belkide ocak ayında), barcelona formasına reklam alacak, ve bende burda yazı yazacağım.
sevgiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder