
Transfer sezonunun tartışmasız en hızlı kulübüydü Galatasaray. Öyle de olmak zorundaydı zira yılın ilk yarısı tam bir kabustu Galatasaray için. Hani kan ter içinde uyanırsınız uyumak istemezsiniz Çünkü gözlerinizi kapattığınız anda kabusun tekrar başlayacağını bilirsiniz.İşte aynen öyleydi. Galatasaray bir şeyler yapmalıydı ki yeni başkan Ünal Aysal henüz sezon bitmeden, benim gibi bir çok taraftarın beklediği isimle anlaşmaya varıldığını duyurdu. Fatih Terimle beraber o gün için İmparator'un gölgesinde kalacak bir transferi bitirmişti Aysal'ın ekibi: Johan Elamander.
Son birkaç yıldır "yıldıztransfer" çılgınlığıyla ofansif yıldızları takma dolduran Galatasaray'ın aksine Bu kez aklı selim davranıldı. Acemiliğin kurbanı olunan Atleico Madrid çıkarması sayılmazsa, imkanlar dahilinde gerekli mevkilere en iyi transferler yapıldı (Selçuk İnan,Eboue, Felipe Melo, Muslera,Ujfalushi,) . Arda Turan'ın artık gerçekleşmez denilen transferinin gerçekleşmesi ile sol kanat hücümcusu için Podolski'den olumsuz yanıt alan yönetimin Riera'ya yönelmesi ise yine imkanlar dailinde yapılabilecek mantıklı bir transferdi.Son dakika sürprizi Engin Baytar'sa bir pimi çekili bombaydı.
Sezona İBB mağlubiyetiyle başlayan Galatasaray ilk haftalarda inişli çıkışlı bir grafik çizerken dikkat çeken iki nokta vardı. Birincisi Galatasaray kadrosunun 4-3-3 dizilişine uygun olmamasıydı. Zira ne Kazım ne Riera bu dizilişe uygun kanat oyuncuları değildi. bu sistem de Baros da , Elmander de çok yalnız kalıyorlar ve Galatasaray kanatları da işlemiyordu. İkincisi nokta ise bu dizilişte Melo ve Selçuk'un aynı anda oyunun içinde olamamalarıydı. Galatasaray bir an önce 4-4-2 ye dönmeliydi.
Sezon başı itibariyle Galatasaray'da takım standartlarının çok üstünde iki oyuncu vardı. İlki müthiş hırsı iki yönlü etkili oyunu ve skora yaptığı katkıyla Felipe Melo bir diğeri yılların tecrübesi ve yıllardır bir savunma oyuncusunda görmeyi özlediğimiz yetenekleriyle Tomas Ujfalshi.
Haftalar ilerledikçe takım kendini bulmaya başladı. Engin Baytar'la başlayan oyuncuların yükselişi Selçuk'la devam etti. Ve Galatasaray için dönüm noktası hiç süphesiz Arena da kaybedilen Gaziantep maçıydı. Servet'e çıkan saçma sapan kırımızı kart ve Gökhan Zan'ın herzamanki gibi sakat olaması Galatasaray'da nihayet Semih Kaya'nın forma giymesini sağlıyordu. Ortasaha ikilisi ligin başından belli olan Galatasaray'ın defans kurgusu da nihayet yepyeni bir görünüme bürünüyordu. Sabri'nin sakatlanması sonucu asıl bölgesi olan sağ beke geçen Eboue yıllarca Arsenal'de oynamanın ne demek olduğunu herkese gösterirken. Üç sezondur kaypları oynayan Hakan Balta da kendine geliyordu. Kayseri maçına ilk on birde başlayan Ayhan Akman da yanında koşan çalışkan orta saha oyuncuları olun ne kadar farklı olabileceğini gösterdi ve bu takım için hala bir şeyler yapabilecek bir alternatif oyuncuyum dedi. Onun varlığında ilk defa Selçuk İnan Galatasaray formasıyla hücuma böylesi katkı yapmış oldu.Beşiktaş deplasmanından alınan bir puan Muslara'nın taraftara hediyesiydi. Sivas spor maçında görülen kırmızı kartlar sonucu çok zor bir Gençlerbirliği deplasmanına çıkan Galatasaray'ı ipten alan Eboue Fenerbahçe karşısına 4-4-2 ile çıkan takımın da fitilini ateşliyordu. Yeni sistem ile Elamander de nihayet beklenen performansı, hatta beklenenin üstünde bir performans yakalamıştı. Son iki sezona göre fiizk olarak biraz güçlenen Baros, Elamander'in bu çıkışında yaptığı topsuz koşularla önemli rol oynamıştı ki o da kendi adına sezonun ilk yarısını hiç fena bitirmedi. Peşi sıra gelen Trabzonspor, Orduspor ve Manisaspor galibiyetleri Galatasaray için sürpriz olmadı.
Galatasaray sezonun ilk yarısını Fenerbahçe'nin 2 puan önünde lider bitirirken ligin en çok gol atıp en az gol yiyen takımı unvanını da taşıyor. her şeyden önemlisi Galatasaray Terim'in dediği gibi taraftarının gurur duyacağı bir takım halini aldı gün itibariyle 2011 in ilk yarısı boyunca süren kabus sona erdi. Artık rahat rahat uyuma zamanı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder